Pınar Selek – Hainlikle Hesaplaşma

Hainlikle Hesaplaşma

Pınar Selek / (Özgür Politika Gazetesi, 19 Temmuz 2004)


“Gerçeğin ışığına doğru ilerleyin yılmadan. Korkaklar ve ahmaklar geri çekilsin. İşimiz var.”
Böyle başlıyor elimden düşüremediğim, sayfaları arasında tekrar tekrar gidip geldiğim kitap: “Baki İlk Selam.”

1920’de Garp Cephesi kumandanı İsmet’in Çerkes Ethem ve ordusuna telgrafla gönderdiği “teslim ol” talimatı “son selam” cümlesiyle bitiyor. Çerkes Ethem kısa bir süre sonra yazdığı yanıtta teslimiyeti reddediyor, tarihin kendisine az, İnönü’ye çok lanet edeceğini söylüyor ve telgrafını şu cümleyle sonlandırıyor: “Baki İlk Selam.”

Bu cümle bir kitabın adı artık. Her türlü zorluğa rağmen geleneğini sürdüren Belge Yayınlarının, coğrafyanın tarihine sunduğu yeni katkının adı. Resmi tarihte hainlikle özdeşleşen Çerkes Ethem olayına yeni ışıklar tutan güçlü bir araştırmanın adı.

Çerkes Ethem etrafında dönen bütün tartışmalar her zaman ilgimi çekti. Sadece bir yanım Ubıh olduğu için değil. Okul yıllarından beri, Çerkes Ethem’le ilgili okuduklarım, duyduklarım çelişkili olduğu için. Bir insanın bu kadar kısa yoldan ötekileştirilmesi bende her zaman süphe yarattığı için. Bu nedenle Ragıp Zarakolu’nun elime tutuşturduğu kitabı hemen okumaya başladım.

Çerkes Ethem’in akrabası olan Emrah Cilasun, dedektif titizliğiyle ve doktor hassasiyetiyle yaptığı bu çalışmada Çerkes Ethem’in ayrıntılı bir biyografisini çıkarıyor, İngiliz, Fransız, Alman, Yunan ve Türk arşivlerinden onunla ilgili önemli belgeleri ortaya koyuyor ve Çerkes Ethem?in 1947’de yani ömrünün son yıllarında, sürgündeyken Osmanlıca yazdığı, daha sonra yengesi Seher Hanım tarafından transkrip edilmiş olan “Tarihi Bir Sayhayı İkaz Hakikate Doğru” başlıklı tarihi bir metne yer veriyor.

Kitabın kenar notunda Hamit Bozarslan, Çerkes Ethem’in, yenildikleri için tarihte yeri olmayan, yasaklanmış sesleri hiyanetle eşdeğer tutulanlar arasında olduğunu söylüyor. Bu durumu sorgulayan çalışma, aynı zamanda bu yargının oluşma sürecini de didikleyerek çok ciddi bir hesaplaşma yürütüyor. Kitabı okurken Çerkes Ethem sorununun kişilerin ya da çetelerin isyanından değil, Osmanlı ve Türkler tarafından Çerkes olarak adlandırılan Adige cemaatinin Kemalist iktidar tarafindan bir tehdit unsuru olarak algılanmasından kaynaklandığını gorüyor, Adige’lerin sürgün topraklardaki karmaşık yolculuğuna dair işaretleri ediniyor, hisleriyle bağ kuruyorsunuz. Kitabın her bir satırında beyin ve mide bulantısıyla kıvrılıyorsunuz. Özgürlük arayışlarının iktidar mücadelesinde nasıl kirlendiğini, uğruna çesitli bedeller ödenen değerlerin devlet geleneği içinde nasıl boğulduğunu görüyorsunuz.

Ulaşabildiği tüm verileri titizlikle didiklemiş olan Cilasun, Çerkes Ethem olayında devlet içi çeteleşmeyi, çete-ordu ilişkilerini, doğrular adına daralan ve kendine her şeyi hak gören kemalist-ittihatcı-saltanatcı-devletci geleneği, kutsallıkları koruma adına gizliliğe ve gruplaşmalara dayalı siyaset geleneğini açık ediyor. Ordulaşan bir çete olarak Teşkilat-ı Mahsusa’ya, şimdiye dek gelen uzantılarına, İttihat Terakki’nin bölük pörçük ideolojisiyle yürüttüğü eklektik ve acımasız siyasete, bu geleneği Cumhuriyet içinde geliştiren kemalizme ilişkin önemli iddiaları da içeriyor.
Vardığı sonuçlara katılalım ya da katılmayalım ama diyor ki Emrah Cilasun: “Devlet arşivlerinin tarih bilimcilerine kapalı ama tarih yazmakla görevlendirilmiş kimilerine açık olduğu bir ülkede, sistemin özellikle eğitsel kurumlarında mütemadiyen dile getirilen ‘kahraman’ ve ‘hain’ tanımlamalarının neden ve niçinlerini tartışmak elzemdir… Ne birilerinin bir diğerini ‘hain’ ilan etmesiyle, ne de tarihi olayların hasır altı edilmesiyle gerçeğe varılmaz.”
İçimizden geçenleri söylüyor. Yaşadıklarımızı söylüyor.
Egemenlerin belleği, tarih bilinci çok güçlü. İktidar geleneği kendi kıyıcı yöntemlerini bugüne taşıyor. Bizimse belleğimiz zayıf. Gözlerimiz, kulaklarımız kapalı. Bugünü de algılayamıyoruz ve hesaplaşılmamış tarih yükü sırtımızdayken adım atmakta çok zorlanıyoruz.
Cilasun’a teşekkürler. Egemenlerin dolabını biraz daha boşalttığı için.
Belleğimize, kulaklarımıza ve gözlerimize güçlü bir merhem sürdüğü için.