KARANLIĞIN ÖTESİNDE – KARANLIK BİR KİTABA DAİR

Karanlığın Ötesinde –Karanlık bir kitaba dair

Emrah Cilasun

Temmuz ayında, Kibele Yayıncılık, Jan Valtin’in Karanlığın Ötesinde adlı kitabını yayımladı. Kitabın arka kapağında şu iddialı cümleleri okuyoruz: 

“Alman Komünist Partisi, Komintern, GPU, Gestapo, Nazizm, SA’lar, SS’ler, 1923 Hamburg ayaklanması vb. Üzerine, Nazizmin Yükselişini yazan W.L. Shirer’den, Komintern’i yazan F. Claudin’den öğrendiklerimizin çok daha fazlasını öğreniyoruz Valtin’in otobiyografisinden. 1941 yılında  Amerika’da ilk kez yayımlandığında bir milyon sattıktan sonra soğuk savaş döneminin karanlıkları içinde kaybolan ve sadece bir avuç entelektüelin bildiği bir kitap haline gelen, soluk soluğa okunan bu müthiş otobiyografinin bugün Türkçede elimize ulaşması, onun ‘karanlığı delip ötesine’ geçme gücüne sahip olduğunun önemli kanıtlarından biridir.”

Gün Zileli’nin çevirisiyle hakikaten soluk soluğa okunan 840 sayfalık kitap, anlatımlarıyla, 90’ların başında yayımlanan Komünizmin Kara Kitabı’na rahmet okutturmaktadır. Zira, tuğla kalınlığındaki bu kitap, SSCB’nin, Komintern’in, Alman Komünist Partisi’nin ve bunların kadrolarının ne denli “üçkağıtçı”, “hilebaz”, “despot”, “seks düşkünü”, “entrikacı” olduğunu iddia etmekle kalmamakta, aynı zamanda, tek tek örnekleriyle de “ispat” etmektedir. Velhasıl, Valtin’e göre, Komünizm = Faşizm’dir.

Kitabın başında, özellikle Gün Zileli’nin verdiği şu bilgileri okuduğunuzda, Jan Valtin’e zerre kadar şüphe duymanızın önü alınmaktadır:

“1919’daki Spartakist ayaklanmasına on dört yaşındayken bisikletli kurye olarak katıldı. 1923 yılında, komünist Hamburg ayaklanmasında aktif rol aldı… Amerika, San Quentin’de, GPU’nun emriyle giriştiği başarısız bir suikast eyleminden dolayı üç yıl hapis yattı. Nazi’ler iktidara geldikten sonra Danimarka’ya gitti. Oradan Komintern Batı Sekreterliğinin verdiği görevle, yeraltı çalışması yapmak üzere Almanya’ya gizlice girdi. Nazi’ler tarafından yakalandı ve ağır işkence gördü. G.P.U., Gestapo içindeki bir ajanı vasıtasıyla kendisiyle bağ kurup, Nazi ajanı rolü oynamasını emretti. Sonunda Nazi’leri, kendilerinden yana olduğuna inandırabildi. Nazi’ler, onu, bir hapishaneden kaçış mizanseninin ardından ‘ajan’ olarak Danimarka’ya gönderdiler. Ancak karısı ve çocuğu Nazi’lerin elinde rehine olarak tutuluyordu. Danimarka’ya gelince, G.P.U.’nun yanlış bilgilerle Gestapo’yu yanıltmasını ve bir Gestapo ajanını yakalamasını sağladı. Bu arada, G.P.U. ile anlaşmazlığa düştü. G.P.U., onu, Moskova’ya göndermek üzere tutukladı. Fakat, G.P.U.’nun elinden kaçmayı başardı ve 1938 yılında ABD’ye gitti. Stalinist basında hakkında çıkan yazılar üzerine, Gestapo, Valtin’in kendilerini aldattığını öğrenmiş oldu ve karısı Firelei’yi yeniden tutukladı. Firelei, Gestapo hapishanesinde öldü. Valtin, Amerika’da, çeşitli işlerde işçi olarak çalıştı, daha sonra, II. Dünya Savaşında, Amerikan ordusuna er olarak katıldı. Savaştan sonra, House Committee on Un-Amerikan Activities tarafından soruşturmaya uğradı, ancak aklandı…”

Otobiyografi mi, roman mı?

Jan Valtin, namı diğer Richard Krebs’in doğumundan öldüğü güne kadar  hakkında yayımlanmış olan yegane çalışma, Ernst von Waldenfels’e ait. Doğu Almannya’nın yıkılmasının ve SSCB’nin çökmesinin ardından, Waldenfels, Batı ve Doğu Alman arşivlerinde, Moskova’da, SBKP arşivinde, Princeton’da, Mudd Library’de, Washington’da, National Archives’de, Richard Krebs’i konu eden bilgi ve belgeleri bulmuş. Waldenfels, Richard Krebs ile ilgili olarak doğrudan ya da dolaylı çıkan kaynakları –özellikle de İskandinavya’da- incelemiş ve nihayet Richard Krebs’in 1940’da ABD’de evlendiği ikinci karısı Abigial Alderman’a ve 1948’de evlendiği üçüncü karısı Clara Medders’e ve tabii Krebs’in oğlu Jan ve diğer akrabalarına ulaşmış, sayısızca fotoğrafın yanı sıra aile seceresini de ulaşmış. Yaklaşık on seneden fazla süren bu araştırma sonucunda Waldenfels’in, Der Spion der aus Deutschland kam, Das geheim Leben des Seemanns Richard Krebs [Almanya’dan Gelen Ajan, Denizci Richard Krebs’in Sır Dolu Yaşamı] adlı yapıtı, 2002’de, antikomünist yayınlarıyla tanınmış Aufbau Verlag (Berlin) tarafından yayımlanmış. Antikomünist ve antistalinist Waldenfels’in, yaptığı araştırmalar sonucu elde ettiği bulgulara bakılırsa, Karanlığın Ötesinde, bir otobiyografiden daha çok, doğru bilgilerle hayal mahsüllerinin içiçe geçtiği bir roman. Waldenfels’e göre Richard Krebs (Jan Valtin), Hitler Almanya’sı, Stalin Rusya’sı ve Roosvelt ABD’si arasında, büyük güçlerin gazabına uğramış bir zavallı.

Pirincin taşını ayıklamakla, pösteki saymak gibi bir şey olan bu makalede ben, Waldenfels’in bulgularından hareketle, Richard Krebs’in (Jan Valtin) son derece karmaşık olan gerçek hikâyesini okuyucuyla paylaşmak istedim.

Zweite Klasse? (İkinci Sınıf?)

Richard Krebs, 17 Aralık 1905’de, beş çocuğun ikincisi olarak Darmstadt’da doğdu. Babası, Hugo Krebs, Silezya’lı zengin bir ailenin oğluydu. (Richard Krebs’in dedesi, Silezya’da, Gothar Kredi Bankası’nın müdür başyardımcısı, Magdeburger Hayat Sigortası’nın temsilcisiydi ve 1880’de, Prusya Kraliyet Komisyonu’na tayin edilmişti.) Hugo Krebs, Bremen Denizcilik okulunu bitirmiş, 1885’den itibaren de Kuzey Alman Lyod’u adlı denizcilik şirketinin Batı Hindistan ve Güney Denizi’ndeki gemilerinde kaptanlık yapıyordu. 1902’den itibaren aynı şirketin yüksek komiserlik görevine tayin edilmişti.

Annesi Pauline, İsveç’te doğmuştu ama aslen Güney Almany’lı bir rahip ve üstadlar ailesine mensuptu. Küçük yaşta annesiyle birlikte, Frankfurt yakınlarındaki Darmstadt’a yerleşmiş, öğretmenlik okulunu oldukça geç bitirdikten sonra, 28 yaşındayken kaptan Hugo Krebs’le evlenmişti.

Ailenin seceresi ve sosyal konumu böyleyken, Jan Valtin ise, Karanlığın Ötesinde, babası ve annesi hakkında bam başka bir portre çizmekte. Ona göre babası “deniz araştırma servisine bağlı bir görevliydi” (s.13). “Dönemin çoğu Alman zanaatkârı gibi babam da tam bir sınıf bilincine sahipti… Sakin bir militandı, ama aniden tepesi de atabilirdi ve muhteşem sosyalist geleceğe inanırdı” (s. 14). Annesine ilişkin ise, verdiği bilgiler doğruyla yanlışın iç içe geçtiği bilgilerdi. “İsveç’in en güney bölgesine düşen Schonen doğumluydu, o da her İsveç’li gibi içgüdüsel bir konukseverliğe sahipti.” (s. 14-15)

Pauline, kocasının kaptanlık yaptığı Antwerpen limanında bulunan gemide ilk çocuğunu doğurmuş fakat doğumdan kısa süre sonra çocuk ölmüştü. Richard’ın büyük ablası Annemarie 1904’de, Honkong’da, Richard ise, 1905’de, Darmstadt’da doğmuştu. Pauline bir müddet Almanya’da kaldıktan sonra, oğlunu, annesinin yanında bırakıp, o sıralar Honkong’da görev yapmakta olan kocasının yanına gitmişti. Orada, 1907’de, ikinci kızı, Cilly lakabını taktıkları Caecilie dünyaya geldi. Bu yıllarda, dünyanın önde gelen armatör şirketlerinden biri olan Kuzey Almanya Lloyd’unun Singapur limanına, komiser olarak tayin edilen Hugo Krebs, bir anlamda kariyerinin doruğuna ulaşmıştı. Burada Richard’ın erkek kardeşi Julius doğdu. 1911’de, Pauline, diğer çocukları Singapur’da bırakıp, Darmstadt’a geri geldiğinde ise, Richard’ın, Peps lakaplı en küçük erkek kardeşi Hugo Junyor’u doğurdu. Tüm aile, baba Hugo Krebs’in komiser olarak tayin edildiği İtalya’nın Cenova’sında ancak bir sene sonra bir araya gelecekti.

Okuyucuya fakir bir ortamdan geldiğini kanıtlamak derdinde olan Richard Krebs ise, Jan Valtin adlı kahramanına, Karanlığın Ötesinde, bambaşka bir hikâye anlattırmakta:

“Gittiğim ilk okul, Buenos Aires’deki bir Alman okuluydu. Bir yıldan biraz fazla kaldığımdan oraya ilişkin anılarım belli belirsiz. Bunu, Singapur’daki iki yıllık İngiliz okulu izledi. Burada bir ekvator sıcağı söz konusuydu ve Britanya’nın dünya hakimiyetinin ilk kez burada farkına vardım, utanılacak şeydir ki, benimle ve işçi çocuklarıyla kolonyal görevlilerin ve Doğu’nun beyaz tüccarlarının oğulları ve kızları arasında büyük bir uçurum vardı. Onların düzenledikleri partilere gidemezdim ve burjuva ebeveynlerinin kibri yüzünden ailemin oturduğu mütevazı eve gelmekten çekinirlerdi… 1913 yılında babam, Hongkong’a geçici bir iş için gönderildi, daha sonra aynı yıl Yokohama ve Batavia’da yeni satın alınmış gemilerin malzemesinin denetimine atandı. Bütün bu yolculuklarda ailesi de yanındaydı – yolculuklar, Kuzey Alman Lloyd’unun, artık nasıl rast gelirse, ikinci ya da üçüncü mevkilerinde yapılıyordu. Kleist adlı yolcu gemisinin güverte görevlisinin beni gezinti güvertesinden su yüzeyine daha yakın bir güverteye nasıl kovaladığını çok iyi hatırlıyorum. Babam, ‘üzülme, biz ikinci sınıf insanlarız’ (‘Sei nicht traurig. Wir sind nun ein mal Menschen der zweiten Klasse) demişti.” (s.15)

Waldenfels’in aile albümünden elde ettiği, 1902’de kaptan üniformalı Hugo ve yanında karısı Pauline Krebs’in göründüğü fotoğrafa ve daha sonra 1913’de, kendi arabalarının önünde Cenova’da, çocuklarla birlikte topluca çekilmiş olan fotoğrafa bakıldığında, Krebs ailesinin, hiç de “zweite klasse” olmadığı anlaşılmakta. Kuzey Almanya Lloyd’unun 1915’de yönetici konumunda olan bu önde gelen elemanının, “Sosyal Demokrat Partili olması”, “sadık bir sendikalist ve Kayzer’in tam bir soytarı olduğunu düşünen sakin bir militan, ama aniden tepesi de atabilen ve muhteşem sosyalist geleceğe inanan” birisi olması ise, Waldenfels’e göre nerdeyse imkansız.

Bremen ayaklanması

1915’de, İtalya Almanya’ya savaş ilan edince, Krebs ailesi, Kuzey Almanya Lyod’unun merkezinin bulunduğu Bremen’e taşındı. On yaşındaki Richard Krebs okula burada başlar. 1917’de, Alman Deniz Kuvvetleri’nde baş gösteren küçük çaplı firar ve isyanlar, 1918’de devasa bir boyuta ulaşır. 30 Ekim’de, Bremen yakınlarındaki Wilhemshafen’de patlak veren ayaklanma bir kıvılcım gibi ülke içlerine doğru yayılır ve Kuzey Almanya’da kimi şehirler birbiri ardına İşçi-Asker Konseylerinin denetimine geçmer. 9 Kasım’da, Berlin’de Cumhuriyet ilan edilir.

On üç yaşındaki Richard ise, o dönem, genellikle ilk okulda, orta ve zengin sınıftan, ancak notları görece iyi olan çocukların gidebildiği Realgymnasium’a gitmektedir. Babası Hugo Krebs, iki sene sonra şirkette gelinebilecek en üst düzey yönetici kademelerinden biri olan denizcilik ölçümlerinden sorumlu dairenin müdürü olacaktır. İşte bu nedenle, mesleki konumu itibariyle ne Hugo Krebs’in “İmparatorluk Donanmasında çalışması” (s.17) ve daha sonra “Emden’in devrimci İşçiler ve Askerler Konseyi’ne seçilmesi” (s. 24), ne  on üç yaşında Realgymnasium’a giden Richard’ın, “okulda notlarının düşük olması” (s. 18), ne de “bir baca ustasının yanında çalışıp, illegal gençlik grubunda yer alması” (s. 19) mümkündür. Hele hele, 162 kilometre uzaklıkta bulunan Kiel’deki 3 Kasım 1918 tarihli ayaklanmanın önderlerinden Ernst Wollweber’i, Bremen’deki “ayaklanmanın başında” (s.22) gördüğünü iddia emesi de cabası.

Yıllar sonra Richard Krebs , San Quentin hapishanesinde yatarken,kendisi hakkında hapisane müdüriyetinin bir mektubuna cevaben yazılan, Kuzey Almanya Lloyd’unun  Ağustos 1927 tarihli mektubundan şu bilgileri öğreniyoruz:

“Yukarıda bahsi geçenin, kurumunuzda tutulduğunu üzülerek öğrenmiş bulunmaktayız. Sorunuza cevaben bildirmek isteriz ki, bu adamın babası, müessemizin bir zamanlar iyi bir pozisyonuna sahip ve genel olarak saygı gösterilen bir mensubuydu. Oğlu iyi bir eğitim görmüş ve babası gibi meslek olarak denizciliği seçmiştir. Kendisinin sıkı bir disipline ihtiyacı vardır. Daha gençliğinde dik başlı oluşu dikkat çekmiş, maalesef babasının erken ölümünden sonra annesinin gösterdiği zayıflık bu zaafını güçlendirmiştir. Şayet, sıkı bir kontrole tabii tutulursa çalışkan olmayı başarabilecek bir adam olacağına inanıyoruz.” (National Archives, Washington, RG 319 IRR Personal Name File; Box 124 BB.’den aktaran Waldenfels, age, s. 21 Arşiv’deki bu dosya, CİA’nın öncülü olan Army Counter İntelligens Corps’un (CIC) 1950’de Richard Krebs’in sorgu sonucu elde edilmiş 200 sayfalık ifadesinden oluşmaktadır).

20 Mart 1920’de babasının ani ölümüyle birlikte, Krebs ailesinin  maddi zorlukları başladı. Normal şartlarda Pauline Krebs’e bağlanan dul maaşı geçimlerine yetebilirdi fakat, savaş sonrası baş gösteren anormal enflasyon, binlerce ailede olduğu gibi Krebs ailesinin de önü alınmaz mali çöküşünü beraberinde getirmişti. Bu şartlarda Richard Krebs, on beş yaşında Realgymnasium’u terk etti. Annesinin aracılığıyla, Kuzey Almanya Lyod’una ait büyük yelkenli Magdalena Vimmen’de çırak olarak işe başladı.

Gemici çırağı

Başta Şili ve Arjantin olmak üzere Latin Amerika’nın çeşitli limanlarında çalışan Richard, 1923’ün baharında, Obodrita adlı gemiyle İngiltere’ye vardı. Oradan Bremen artık kısa bir mesafeydi. Bu dönem zarfında yaşadığı deniz maceralarını, altı sene sonra, Sen Quentin hapishanesinin gazetesi Outbound’da kaleme alacaktı. (Waldenfels, age, s.22)

Almanya’ya geldiğinde 17 yaşındaydı ve 1923 Almanya’sı yaşanacak gibi değildi. Savaştan sonra arda kalan orta sınıflar, develüasyonun dişlilerine ellerindeki son varlıklarını da kaptırmışlardı. Ocak 1922’de, 1 Dolar’ın karşılığı 200 Mark iken, Temmuz’da 500, Ocak 1923’de 18.000 ve 15 Kasım 1923’de ise 4,2 milyon Mark idi. Kaybedenlerin arasında Pauline Krebs de vardı.

Annesine yük olmamak için Richard, Liman’da iş bulabilmek ümidiyle Hamburg’a yerleşti. Siyasi ortam son derece karışıktı. 1919 yenilgisinin ardından Alman Komünist Partisi tekrar güçlenmekteydi.

Alman Komünist Partisi’ne üyelik

Tekrar bir gemide iş bulmak için Richard Krebs, Almanya’yı yasal yollardan terk etmeyi başaramayınca, kaçak yoldan çıkmayı denedi. Bindiği gemide yakayı ele verince, Cuxhaven’de gemiden indirildi ve Hambug’da tıka basa dolu bir hapishaneye getirildi. Hapishaneden salıverilince, burada tanıştığı bir komünistin kızkardeşine ait adrese yerleşti. Komünist literatürü okumaya burada başladı. Kısa süre sonra Alman Komünist Partisi’ne (KPD) üye oldu. (Richard Krebs: Where and how to check the facts in Out of the Night (1941 ve 1942) Mudd Library, Princeton’dan aktaran Waldenfels, age, s. 29-30)

1923’de, Komintern’in önderi Zinovyev’e göre Almanya’da Kızıl Ekim yakındı. Ve KPD, Kızıl Ekim’e son sürat hazırlanıyordu. Parti, bir illegal haber alma örgütü oluşturmuştu. 350’si maaşlı ve bir kaç bini de maaşsız faaliyet yürüten bu örgütün proleter polis birliklerinin 21 Ekim’de eriştiği personel sayısı 1331’di. Ayrıca 300 partizan grubu kurulmuştu. Waltenfels’e göre, Hamburg limanınında afiş asma, duvarlara slogan yazma, polisle kapışma gibi aktivitelerde yer alan Richard Krebs, böylesi devasa bir parti çarkının şimdilik küçücük bir dişlisiydi. (Waltenfels, age, s. 33)

Partiye katılmasından kısa süre sonra Richard, Hamburg liman işçileri ve denizcileri arasında ajitasyonları yöneten Albert Walter’le tanıştı. Walter, Gemi Ulaşımı Birliği’nin başkanıydı. Aynı zamanda, dünya çapında denizci sendikalarını ele geçirmek için Profintern tarafından oluşturulan kadro örgütü Transport İşçilerinin Uluslararası Propaganda Komitesi’nde (İPK) kilit bir rol üstlenmekteydi. İPK, sadece başarılı bir propaganda örgütü değil, aynı zamanda, Waldenfels’in Moskova arşivlerindeki bulgularına göre, Komintern’in kurye ve haberalma örgütü olan Otdel Meshdunarodnych Swjas’la (OMS) sıkı bağlara da sahipti. Bırakalım tek tek komünist partilerini, gerek Komintern’in gerekse SSCB’nin hiyerarşik yapısında çok küçük bir azınlık dışında kimse bu örgütün varlığını bilmiyordu. Dünyanın bir ucundan diğer ucuna bilgilerin, raporların, para ve mühimmatların ulaşımı açısından OMS, Komintern için, tabii İPK’da aynı nedenle OMS için çok ama çok önemli bir örgüttü. Albert Walter, Richard Krebs’i, İPK’nın Hamburg faaliyetleri içine yerleştirdi. Faaliyetlerin başında, limana giriş yapan tüm gemilerin ve mürettebatın hakkında detaylı bilgilerin rapor edilip dosyalanması gelmekteydi.  Denizcilere, propaganda ve ajitasyon yapılıyordu. O yıllarda, Almanya’nın kuzey sahillerinde her Alman vatandaşının önemli bir geçim kaynağı olan İskandinavya’ya kaçak içki satışında KPD’de de geri kalmıyordu.

Kızıl Ekim

Parti, yeni üyesi Richard Krebs’i bu faaliyetlerin yanı sıra, Kızıl Ekim’in hazırlıklarına kurye olarak dahil etmişti. Fakat Richard Krebs, Jan Valtin adlı kahramanına sadece kuryelik görevinin verilmesini yeterli görmemiş olacak ki, partinin suikastlerden sorumlu T-ünitlerinin, mesela o dönem Almanya Genel Kurmay Başkanı General Seeckt’e yapılacak suikast eyleminin hazırlıklarına şahit olan tarihi tanıklık rolünü de üstlenmekte. (s. 86) Hatta kahramanımız bu arada, Berlin’de, gördüğünü iddia ettiği entrikacı, komplocu, Sovyet ajanlarından, erkeklerle yatmak için can atan şehvetli partili kadınlardan da bahsetmeyi unutmamakta. 1950’de, haftalarca süren sorgusu sonucu CIC’ye verdiği ifadede ise, Richard Krebs, 1923’ün sonbaharında Hamburg’da bisikletli kuryelik yaptığını anlatacaktır. (Waldenfels, age, s. 44)

Ekim 1923’e geri dönecek olursak, Hamburg ayaklanması, KPD açısından tam bir felaket olmuştu. Parti’nin askeri yönetiminin daha sonra yaptığı bir iç değerlendirmeye göre bu, kitlesel bir ayaklanma değil, bir darbe girişimiydi. Çatışmaların başlangıcında, silahlanma 35 tüfek ve birkaç tabancadan ibaretti. Parti’nin bütün üyeleri harekete geçirilmemişti. Bu dönemde KPD, Hamburg’da takriben 18.000 üyeye sahipken, sadece şehrin çeperindeki üç varoşta çatışmaya girilmişti.  Çatışma hattında 150 komünist ve barikatları kuran, mühimmat tedarik eden, yaralılarla uğraşan takriben 1000 işçi vardı. (Bernd Kaufmann/Eckhard Reisener/Dieter Schwips: Der Nachrichtendienst der KPD 1919-1937 [KPD’nin Haberalma Teşkilatı 1919-1937], Dietz Verlag, Berlin, s. 87)

Yenilginin ardından birçokları gibi Richard Krebs de kaçtmıştı. Onun yolu, Belçika’nın Antwerpen limanına düşecekti. Antwerpen’de, Richard Krebs, liman işçileri arasında hatırı sayılır etkinliğe sahip Ukrayna’lı anarşist Bandura ile tanıştı. Bandura’nın etkisi sadece Antwerpen’le sınırlı kalmıyor, aynı zamanda kolu ta ABD’deki Dünya Endüstriyel İşçileri (I.W.W) örgütüne kadar uzanıyordu. Bandura’yla sıkı bir arkadaşlık kuran Krebs, onun sayesinde birkaç hafta sonra, Elonore adlı gemiyle ABD’ye doğru yola çıktı. 17 Aralık 1923’de, on sekizinci yaşgününde, Kaliforniya’ya vardı. Los Angeles’de, Ocak 1924’de ABD’ye kaçak girdiği için birkaç günlüğüne gözaltına alındı. Serbest bırakıldıktan sonra Hollywood’a gitti. Burada, Deniz Şahini, Kayıp Dünya ve Atarabaları Yarışı adlı filmlerde dublör olarak yer aldı. Montpellier adlı gemide iş buldu ve bu gemiyle Nisan 1924’de Antwerpen’e, oradan da Hamburg’a geri döndü (Where and how to check the facts in Out of the Night’tan aktaran Waldenfels, age, s. 49).

Hamburg, Kızıl Ekim’in yaralarından daha yeni yeni sıyrılmaktaydı. Albert Walter, çalışmalara yeniden başlamıştı. Komintern’in önde gelen üyelerinden Grigori Atschkanow da Hamburg’a gelmişti. Geliş nedeni ABD’de deniz işçileri arasında örgütleme yapacak kadro bulmaktı. 1924’ün başlarında Moskova’ya yazdığı bir raporda, ABD’deki liman işçilerinin, denizcilerin, IWW’nin, anarşizmin etkisi altında olduklarını, bu nedenle Moskova’nın denetimindeki IPK’yla faaliyet yürütmeye yanaşmadıklarını, dolayısıyla, ABD’de IPK’yı örgütlemek için gerekli kadroyu bulmanın zor olduğunu belirtiyordu. (RCChIDNI 534/164/5.’den [SBKP Arşivi] aktaran Waldenfels, age, s. 49). Atschkanow, Hamburg limanında ABD’den gelen gemilerde bu amaçla araştırmalar yaparken, Mayıs ayının başında  Montpellier gemisini de ziyaret etti. Richard Krebs’le tanıştı. Atschkanow, Krebs’in, ABD’nin batı yakasındaki IWW faaliyetleriyle ilişkide olan Bandura’yı tanımasına ilgi duydu. Atschkanow, Albert Walter’le birlikte Richard Krebs’i, Bandura’nın örgütüne sızmaya ikna edip, ABD’de İPK’yı örgütlemekle görevlendirdiler.

Amerika yolcusu

Richard Krebs, Mayıs 1924’de, Montpellier gemisiyle ABD’ye doğru yola çıktı. San Pedro’da, San Francisco’da, Havii’de IPK için örgütleme faaliyetlerini yürüttü. Havaii’de ırkların birbirleriyle karışması üzerine yazdığı rapor Moskova’da çok beğenildi. 1925’in sonbaharında, yirminci yaşgününden evvel Almanya’ya geri döndü. Albert Walter, kendisine, Sovyetler Birliği’nde eğitim teklifinde bulundu. 1926’nın başlarında, Kuzey Almanya Lyod’una ait SS Franken gemisinde iş buldu ve bu gemiyle aynı yılın yazında Çin’e gitti. Oradan Empress of Canada gemisiyle Voncouver’e ulaştı ve sekiz gün sonra 2000 kilometre uzaktaki Los Angels’de, 16 Ağustos 1926’da, sokak ortasında birini öldürmeye teşebbüs ederken yakalandı.

Şimdi Richard Krebs’in hayatının en karmaşık kesitiyle karşı karşıyayız. Ne olmuştu? Waldenfels, Moskova’daki Komintern arşivinde yaptığı araştırmalar sonucu, Lenin Okulu’nda ders vermiş ve okumuş herkesin kayıtlarını bulmak mümkün olmasına rağmen, Richard Krebs’in bu okulda okuduğuna dair hiçbir bulguya rastlamadığını, Karanlığın Ötesinde adı geçen ne bir öğretmenin, ne bir öğrencinin, ne de Krebs’in adının kayıtlarda olmadığını belirtmekte.

Fakat gene de Waldenfels’e göre, Krebs’in Sovyetler Birliği’nde bir kursa tabii tutulduğu kesindir. Çünkü Waldenfels’e göre, Krebs’in daha sonra Komintern’in orta derece bir kadrosu konumuna yükselmesi başka türlü izah edilemez. Richard Krebs, 1950’de CIC’ye verdiği ifadede, Lenin Okulu’ndan tek kelime söz etmeden, Leningrad’da, birkaç haftalık IPK kursuna katıldığını kabul eder. Asya’ya gidişinin parti faaliyetiyle alâkalı olmadığını, Şankay’dayken Hamburg örgütünün kendisiyle ilişkiye geçtiğini ve ABD’nin batı kıyısına gitme emri aldığını belirtir. (Waldenfels, age, s. 60)

Richard Krebs, CIC’ye yaptığı bütün samimi itiraflarına rağmen, bir tek 16 Ağustos 1926’daki adam öldürme teşebbüsüne ilişkin susma hakkını kullanır. Bugün olay hakkında okunabilecek yegane kaynak artık sadece mahkeme tutanaklarıdır. 22 Ekim 1926’da yapılan mahkemede savcı olayı şöyle özetler:

“16 Ağustos 1926’da, sanık, birkaç şey satın almak için Moris Goodstein’ın dükkânına girmiştir. Goodstein, alınanları paketlemekle meşgulken, sanık bir tabancayla, Goodstein’ın kafasına vurmuş ve eller yukarı diye bağırmıştır. Bunun üzerine Goodstein bağırmaya başlamış ve eline ne geçtiyse sanığın üstüne fırlatmıştır. Bunun üzerine sanık paniğe kapılarak dükkândan dışarı fırlamış ve bir ara sokağa sapmıştır. Burada, elinde silahla yakalanmıştır. Sanık, bu anlatımı kabul etmiş ve olayın bir münakaşa sonucu gerçekleştiğini iddia etmiştir.”

Sonunda mahkeme, 1 ila 10 yıl sürebilecek hapis cezası verir. (CIC, San Quentin Records’dan aktaran Waldenfels, age, s. 63-64) Süresi belli olmayan bu tür hapis cezaları, ABD hukukunun özelliğidir. Mahkûm üzerindeki kontrolü arttıran bu yöntem izlenerek ceza, iyi haline göre neticeye vardırılır.

Olayın mağduru Moris Goodstein, hiçbir politik angajmanı olmayan küçük bir dükkân sahibi. Komintern’in, G.P.U’nun ya da IPK’nın, Goodstein’ı hedef almasının hiçbir mantıki açıklaması yok. Hele hele, ABD’de kök salmaya çalışan IPK’nın, zar zor bulduğu elamanı Richard Krebs gibi adam öldürmede hiçbir tecrübesi olmayan, yeni yetiştirilmiş bir kadroya Komintern ya da G.P.U’nun böylesi bir görevi vermesi ise hiç inandırıcı değil.

San Quentin

Her halükârda 22 Ekim 1926’da, Richard Krebs, San Quentin hapishanesine girer. 5 Aralık 1929’da terk edeceği bu hapishanede ilk başlarda epey zorluk çeker. Sonra hapishanenin kütüphanesinde çalışmaya başlar. Ömrünün sonuna kadar dost olarak kalacağı, ünlü yayıncı Arthur L. Price ile yazışmaya başlar. Ona, ilk kaleme aldığı hikâyelerini görüş belirtmesi için yollar. Berkeley Üniversitesi’nin gazetecilik bölümünün açık (mektupla) öğrenimine yazılır. Aynı zamanda Kaliforniya Hür Üniversitesi’nin birçok dalına kayıt yaptırır. Serbest bırakılacağı tarihe kadar, iki sene içerisinde İspanyolca, Fransızca, İngilizce, Rusça, matematik, astronomi ve kartografi dallarında 17 sömester ders görür. Hapishane gazetesine yazdığı kısa hikâyelerin yanı sıra, hapishanede, matematik ve dil kursları vermeye başlar.

5 Aralık 1929’da Richard Krebs, hapishaneden iyi hali göz önünde buldurularak salıverilir. Hapishane treniyle ABD’nin bir ucundan diğer ucuna, Texas’ın Galveston limanına getirilir. Buradan gemiyle 1930’un ilk günlerinde, Bretagne’inin Le Havre limanına varır. Gemide bulunan ve gidecekleri yerin daha belli olmadığı diğer mahkumlarla birlikte şehir hapishanesine nakledilir. Burada tesadüfen, 1926’da Çin’e yaptığı yolculuk esnasında kendisine gemide yardımcı olan kumarbaz Chisholm’la aynı hücreye konur ve onun yardımıyla Le Havre hapisanesinden kaçarak Bremen’e gelir.

Jan Valtin adlı kahraman ise Karanlığın Ötesinde, Komintern’in direktifleriyle illegaliteye geçer. Zamanın bütün ünlü komünist kadrolarıyla tanışacağı, Paris, Berlin ve nihayet ta Moskova’ya, Profintern’in denizcilik konferansına katılacağı uzun, heyecanlı, fakat bir o kadar da hayal mahsülü bir macera başlar. (s.217-243)

Halbuki Richard Krebs, San Quentin’de keşfettiği yazarlığın tadını çıkartmaya ve çocukluğundan beri öğrenmek istediği denizcilik mesleğinin ilk adımlarını atmaya Bremen’de başlayacaktır. Denizci yakınlarına tahsis edilen 24 daireli bir binada annesinin yanında yaşamaya başlar. 1 Şubat 1930’da, Bremen Denizcilik Okulu’nda meslek öğrenimi için kayıt yaptırır. Bir sene sonra iyi notla okulu bitirir. (Bremen Denizcilik Okulu ve Bremen Şehir Arşivi kayıtlarından aktaran Waldenfels, s. 82) Bu arada Krebs, meslek öğreniminin yanı sıra yazarlığa da başlar. Hongkong’dan Vancouver’e yaptığı kaçak seyahatı anlattığı kısa hikâyesi Mart 1930’da New York’da; Temmuz ve Eylül ayında iki ayrı hikâyesi ise Londra’da yayımlanır.  Ayrıca Kuzey Almanya Lloyd’unun iki ayda bir çıkan Lloydgazetesi’nde dört ayrı hikâyesi ve aynı dönemde Bremen İşçi Gazetesi’nde de çeşitli yazıları ve yanı sıra (mesela 16 Nisan 1931 tarihli sayısında da) ajit-prop bir şiiri yayımlanır. 5 Haziran 1931’de, Amerikalı yayıncı Arthur L. Price’e yazdığı bir mektupta … “Conrad’ı okuyorum, mutluyum ama üzüntüyle kendime fısıldıyorum: sen hiçbir zaman böyle yazamayacaksın” der. ( Waldenfels, age, s. 83, 86-87)

Hermine

Bremen’e gelişinden kısa süre sonra Richard Krebs, sanat okulunda okuyan kız kardeşi Cilly’nin arkadaşı Hermine Stöver’le tanıştı. Tüccar bir ailenin kızı olan Hermine aynı zamanda Bremen’deki bir şirkette reklam ressamı olarak çalışmaktaydı. Muhtemelen ikisi de, 1928’de yayımlanan, Vicki Baum’un, Waymer Cumhuriyeti’nin mutsuz günlerini anlatan Stud. chem. Helene Willfüer adlı romanını okumuşlardı. Zira, roman kahramanının sevdiği iki kişinin adları Firelei ve Valentin’di. Yıllar sonra, otobiyografi diye kaleme aldığı eserinde Richard Krebs, kendisine Valentin değil Valtin adını, karısı Hermine’ye ise Firelei adını verecekti. Ve tabii ki, Antwerpen limanında, başında kavak yelleri esen, denizcileri çizen Firelei ve onunla birlikte olmasını “yasaklayan parti” zorbalığı da bu trajedik hikayede mutlaka  gereken bir hayal ürünüydü. (s. 248-263)

Karı koca her ikisi de aktif politik faaliyete katılmışlardı. Bir sene sonra KPD’ye üye olacak Hermine, “Kızıl Muhabirler” adlı gezginci bir ajit-prop tiyatrosunda aktif rol alacaktı. Richard ve Hermine’nin yer aldıkları bir tiyatro oyunu, 18 Nisan 1931’de, Deniz ve Liman İşçileri Birliği’nin dernek lokalinin açılışı vesilesiyle sahnelendi. Bremen polisinin, oyun ve tüm oyuncular hakkında kaleme aldığı kapsamlı raporu, bugün, Bremen Şehir Arşivi’ndeki 4,65-563 nolu mikro fişden okumak mümkün. (Waldenfels, age, s. 92-93)

Hakikaten Richard Krebs, Bremen İnterklüp’de o denli faaldir ki, bütün bir 1931 senesinin komünist faaliyetlerine ilişkin kaleme alınmış polis raporlarında adına rastlamak mümkün. Söz konusu raporlarda, örgütlediği toplantılara katılan liman işçilerinin ve denizcilerin toplam sayısı 781 kişi olarak belirtilmekte.

Richard Krebs, 8 Temmuz 1931’de, Hamburg’da yapılan Denizciler ve Liman İşçileri Enternasyonali’nin (ISH) kongresine Bremen delegesi olarak katılır. Burada, örgütsel kariyerindeki değişikliğin mimarı, Adolf Schelly (ya da sadece Adolf) takma isimli Polonyalı Alfred Bem’le tanışacaktır. ISH’nın Başkanı Albert Walter’dir, fakat Alfred Bem, Profintern’in ISH’den sorumlu baş aktörüdür. Bem, 13 Temmuz 1931’de, Moskova’ya gönderdiği raporda, Pazartesi günü, ayın sekizinde, “Bremen temsilcisiyle (Yoldaş Krebs –çok aktif ve politik olarak aydınlanmış bir yoldaş) oldukça kapsamlı bir görüşme yaptım” diye yazmaktadır. (RCCh1DNI 534/5/221, Bl.4.nolu Moskova’daki SBKP arşivinden aktaran Waldenfels, s. 99) Yıllar sonra CIC’ye yaptığı samimi itiraflarda, Richard Krebs’i dinleyen Amerikalı ajanlar bu karşılaşmayı şu şekilde kayda geçeceklerdir: “Richard Krebs, Adolf’ü ilk defa 1931’de ISH kongresinde tanımıştır. Bu döneme kadar, parti tarafından, sendikaların gençlik çalışmalarına çok önem verilmiştir. Bremen’deki liman örgütü, işleyen bir gençlik grubuna sahip olduğu için, Krebs’in bir rapor sunması rica edilmiştir. Rapor sunumunun ardından, tanınmayan bir kişi Krebs’i kenara çekerek, sana ilgim var demiştir. Bu andan itibaren Krebs, Adolf’un bir nevi kahramanı olmuştur.” (CIC, Alfred Bem hakkında verilen ifadeden aktaran Waldenfels, s. 99)

Gemi Kaptanı

Bu tanışmanın ardından ISH, Krebs’i, lisanslı dümenci olduğu için, Sovyet’ler tarafından Alman tersanelerinde yaptırılan Pionier adlı balıkçı gemisini Rusya’ya götürmekle görevlendirir. Kiel’deki bir başka Rus gemisi Lososi’yi de arkalarına halatlayıp Norveç sahillerini takip eden, Richard Krebs komutasındaki gemi(ler) Temmuz ortasında Murmansk’a varır. Karanlığın Ötesinde’ki kahramanımız Jan Valtin’e ise böylesi bir görevi ancak Georgi Dimitrov gibi Komintern hiyerarşisinin en tepesindeki yetkili verebilir: “Peki o zaman” dedi Dimitrov. “Sana bir gemi verelim. Bir Sovyet gemisinde seni kaptan olarak görevlendirelim.” (s.306)

Richard Krebs, Murmansk’tan uzun bir tren yolculuğuna çıkar ve birkaç hafta kalacağı Leningrad’a gelir. Buradaki Interklüp’te çalışır. Kulübün Alman seksiyonundan sorumlu müdüresi, 11 Ağustos’ta, Hamburg’a yolladığı bir yazıda, “daha evvel belirttiğim ihtiyaçlarımızdan ötürü yoldaş Krebs’i burada tutmak isterdik, fakat Profintern buna sadece Hamburg örgütünün karar vereceğini söylediği için yoldaşın buraya geri gönderilmesi mümkün müdür” diye sormaktadır. (RCCh1DNI 534/5/227, Bl.21.nolu Moskova’daki SBKP arşivinden aktaran Waldenfels, s. 105)

Hamburg faaliyeti

Krebs, Leningrad’a gönderilmez ve Almanya’ya geri çağrılır. Fakat tayini, eski faaliyet alanı Bremen yerine Hamburg’a çıkar. Leningrad’dan sonra ISH’nin dünyadaki en önemli limanı Hamburg örgütlenmesinin yöneticiliğine getirilir. ISH’nın dünya çapında, Alman deniz ticaretine karşı örgütlediği, 1931’in Eylül sonunda yapılacak grevlerin Hamburg’daki hazırlıklarında yer alır. Richard Krebs’in aktif bir şekilde katıldığı bu grev ağır bir yenilgiyle sonuçlanacaktır. 12 Ekim’de, grev kırılır ve Hamburg Interklüp’üne yapılan polis baskınında aralarında Krebs’in de bulunduğu 80 denizci tutuklanır. (Waldenfels, age, s.114) Kahramanımız Jan Valtin ise dünya çapındaki bu grevin baş aktörü olmayı arzularcasına  Leningrad’dan, dünyanın çeşitli yerlerine telgraflarla direktifler yağdırmaktadır. (s. 332)

Mart 1932’de, kendi evlerine taşınıncaya kadar, Richard ve Hermine Krebs, Hamburg’da, Wieke’nin yanında, Jacobsstrasse 32’de oturmaktadır. Richard, Hamburg Interklübü’nün propaganda sorumlusudur ve yabancı dil kursları verir. Hermine ise afişler çizmekte ve kültür faaliyetleriyle uğraşır. (Waldenfels, age, s. 118)

ISH, Profintern’e bağlı bir kuruluştu. Şubelerinin bulunduğu ülkelerdeki komünist partilerinin, ISH şubelerinin yönetimlerinde bir üst düzey temsilci bulundurmakla birlikte gene de ISH üzerinde söz hakları yoktu. Bu durum, KPD ile ISH’nın Hamburg’daki yönetimi arasında ciddi çelişkilerin oluşmasına yol açmıştı. Ekim grevinin başarısızlığının faturasını KPD, ISH’nın perde arkasındaki baş aktörü Alfred Bem’e çıkartıyordu. Şubenin, KPD temsilcisi Koschnik, parti tarafından görevinden alındı ve yerine “Devrimci Sendika Muhalefeti”nin (RGO) önderlerinden, aynı zamanda KPD Merkez Komitesi üyesi Ernst Wollweber’i atadı. Ve Wollweber şubenin başkanlığına seçildi. Richard Krebs’in yıllar sonra CIC’ye verdiği bilgilere göre, Alfred Bem, “iyi giyinmesini seven, yakışıklı, yürürken bir miktar bacağı aksayan, iyi Almanca konuşan, kadınlardan çok hoşlanan” biriydi. Wollweber ise “katı, kaba, tiyatroya dahi gitmeyen, giyinmesini bilmeyen, pejmurde ve kadınlara ilgisiz, parti çizgisine bağlı bir kadroydu.” (CIC, Bem ve Wollweber dosyasından aktaran Waldenfels, age, s. 130). Şube başkanı Wollweber ve onu destekleyenler bir tarafta, diğer tarafta ise Alfred Bem, Albert Walter ve Richard Krebs, ISH içersinde iki farklı grubu temsil ediyordu. Waldenfels’e göre şimdilik Moskova’nın güçlü desteğini arkasına almış ISH’nın baş aktörü Alfred Bem’in grubu şubeye hakimdi. Fakat bu çekişme daha sonra bütün köprülerin atılmasına neden olacak ve yıllar sonra Richard Krebs, Karanlığın Ötesinde, Wollweber’i, çizilecek en kara portrelerle okuyucuya takdim edecekti. Mesela, Wollweber’in başından defetmek istediği sevgilisini, Gestapo’nun yakalamasına nasıl neden olduğu gibi bir sürü anlatı, ileride göreceğimiz gibi hayal mahsülüydü. (Waldenfels, age, s. 131)

Tabii ki tüm bu iç çekişmeler daha 1932 senesinde Richard Krebs açısından tayin edici noktada değildi. Yükselmekte olan Nasyonal Sosyalist Parti, sokağa sürdüğü SA’larıyla ortalıkta terör estirirken, Komintern’in, VI. Kongresi’nin kararlarına göre, “sosyal-faşist Sosyal Demokrasi devrimin baş düşmanıydı”. Komintern’in her dediğini sadıkça kabullenen KPD de farklı düşünmüyordu. Fakat, tabandaki kadrolar, gün be gün Nazi saldırganlarıyla meşguldüler. Naziler, komünistlerin hakimiyet alanı olan Hamburg limanını ve çevresini ele geçirmek için her yolu deniyorlardı. Karşılıklı sokak çatışmaları, adam öldürmeler günlük rutin haline gelmişti. Çatışmaların bir başka şekli de, parti toplantılarının basılmasıydı. Richard Krebs’in, ISH’li denizcilerin başında Hamburg’daki Nazi toplantılarını bastığı bir gerçekti. Yıllar sonra, yaşadığı yaşlılar yurdunda, o günleri hatırlayan yoldaşı Ede Nikolajczik, 15-20 kişilik gruplarının, Hamburger Hotel’de yapılan ve takriben 100 kadar Nazi’nin  bulunduğu toplantıyı nasıl bastıklarını, Richard’ın bir denizci diliyle ama Marksistçe nasıl konuştuğunu, Nazileri nasıl patakladıklarını hayranlıkla anlatacaktı. (Paul Borowiak’ın Ede Nikolajczik’le yaptığı mülakattan aktaran Waldenfels, age, s. 132) Karanlığın Ötesinde, Jan Valtin gibi, hem KPD, hem ISH, hem de Komintern kadrosu olan “önemli bir şahsiyetin” karşısına çıkması için, ancak ve ancak Hitler’in sağ kolu Goering uygun görülüyordu. Tabii, bu iki önemli şahsiyetin kapışacakları yer de Hamburg’daki küçücük salonu olan Hamburger Hotel değil, Bremen’in en büyük salonu Kasino’duydu. Jan Valtin gibi bir kahramanı 15-20 kişilik bir militan grubu kesmediği için de kendisine “Kızıl Cephe Ligi”nden 100 kadar militan tahsis edilmişti. (s. 283)

Waldenfels’e göre sıradan bir KPD üyesi olan Richard Krebs, ISH’da Mayıs 1932’den itibaren yüksek bir mevkiye yükselmiş ve böylece kendisine verilecek olan daha önemli görevlerin önünü açmıştı. Bu tarihten itibaren ISH’nın mali işlerinden sorumluydu. Dünyanın çeşitli yerlerindeki ISH şubelerine gönderilecek paralar onun elinden geçmekteydi. Berlin’de bulunan Komintern’in Batı Büro’sundan, Hamburg’a, Richard Krebs’e paraları getiren Max Bareck adındaki kuryeydi. (Waldenfels, age, s. 134)

Richard Krebs’in ailevi hayatı da bu arada yeni bir biçim almaktaydı. Mart 1932’de, Hermine Krebs’le resmi evlilik yapmıştı. Hermine 1932 Eylül’ünün sonunda doğacak olan oğulları Jan’a hamileydi. Mart 1932’de, kendi evlerine taşınmışlar fakat burada fazla kalmayıp, Eylül 1932’de, Almanya’daki son adresleri olacak Interklübün hemen yakınındaki Venusberg 14 numaraya taşınmışlardı. (Hamburg Şehir Arşivi, Adres Fihrizi’nden aktaran Waldenfels, age, s. 135)

İngiltere günleri

Bu dönemde Richard Krebs, siyasi kariyerinin dönüm noktasını yaşayacaktı. Ya da hayatında, komünist faaliyette eriştiği en yüksek mevkiye gelecekti. Bu işin mimarı Alfred Bem’di. Zira, Hamburg’daki ISH’yı, Komintern’in, Berlin’deki Batı Bürosu’nun toplantılarında şimdilik temsil etmekte olan Alfred Bem, örgütsel hiyerarşide de Krebs’in sorumlusuydu.

1931’den bu yana İngiltere’deki denizcilik faaliyetlerinde, Profintern’in emirlerine uymayan, gönderilen paraları çarçur eden ve ISH’nın şubesini bir türlü kurmayan Georg Hardy’nin itaatsizliği Alfred Bem’i rahatsız etmekteydi. Bem, Hardy’i, Moskova’ya sayısız defalar şikayet etmişti. (RCChIDNI 534/5/223, Bl. 92’nolu SBKP arşivinden aktaran Waldenfels, age, 141) Alfred Bem, Richard Krebs’i, İngiltere’ye, Georg Hardy’i örgütten uzaklaştırması ve ISH şubesini kuracak kadroları seçmesi için müfettiş sıfatıyla görevlendirdi. Özetin özeti; her ne kadar Krebs, Moskova’daki Komintern yönetimiyle sıkı ilişkileri olduğu anlaşılan Hardy’i görevinden alamamışsa da, deniz taşımacılığı işçileri arasında yeni kadrolar bulmayı başarmıştı. Tüm bunları, Alfred Bem’in, Moskova’ya yazdığı 18 Ekim 1932 tarihli rapordan okumak mümkündü. (RCChIDNI 534/5/231, Bl. 44’nolu SBKP arşivinden aktaran Waldenfels, age, s. 144)

1941’de, ABD makamları Richard Krebs’in kayıtlarını bir kez daha gözden geçirirken, Londra’daki Büyükelçilik üzerinden Scotland Yard’a, Richard Krebs’in sorulmasını rica etti. Elçilik’ten gelen cevap şöyleydi:

“Andersen ve Petersen takma adları ile bilinen Richard Julius Hermann Krebs, 1932 tarihli bir Scotland Yard tamimine göre aktif komünist olduğu için Birleşik Krallık’a girmesi yasaktır. Kendisi 11 Temmuz 1932’de Grimsby’e inmiş ve 3 Eylül’de Londra’da gözaltına alınıp, ülkeyi terk etmesi emrinin verilmesi üzerine 6 Eylül’de, MS Bury gemisiyle Grimsby’den Hamburg’a doğru yola çıkmıştır.” (National Archives, Washington, State Department, Nr 800 200 II.’den aktaran Waldenfels, age, s. 144-145).

Karanlığın Ötesinde, Jan Valtin de İngiltere macerasını anlatır anlatmasına ama yukarıdaki olguların tam tersi ve epey abartılı bir dill.  Kendisini İngiltere’ye yollayan Bem değil Dimitrov’dur. Görevi ise sendikanın başındaki birini atmanın ötesinde çok daha geniş yetkiler içeren bir görevdir:

“Berlin’e çağrıldım. Georgi Dimitrov, beni olağanüstü dostça bir havada karşıladı. ‘Sevgili yoldaş’ dedi, ‘seni İngiltere’ye yolluyoruz. Orada son derece nazik bir durumla karşılaşacaksın. Britanya hareketimiz can çekişiyor. Ne büyüyor, ne de ölüyor. Harry Pollitt ve güruhu, devrimci kitle çalışmasında bütün İngilizler gibi çıtkırıldım ve yeteneksiz.’ Beş saat boyunca görevimle ilgili ayrıntılı talimatlar aldım. Bu talimatlar, Londra’da çıkan Daily Worker ve komünist denizcilik gazetesi Seafarer’in mali yönetimlerinin düzeltilmesi olduğu kadar, Britanya limanlarının dolaşılmasını, Komünist sendika muhalefetinin, ‘Azınlık Hareketi’ olarak bilinen, merkezi Londra’da bulunan Doğu Hint Denizciler Sendikası’nın ve merkezi Galler’in Cardiff şehrindeki enternasyonal negro örgütü Batı Hint Topluluğu’nun yeniden örgütlenmesini içeriyordu” (s. 371).

7 Kasım’da, bir kez daha Richard Krebs, İngiltere’ye gönderildi, fakat bu kez daha ülkeye girişte yakalandı ve sınır dışı edildi. Birkaç hafta sonra Norveç’e gönderildi. Richard Krebs’in, Grönland’daki polis dosyasını bulan Norveçli tarihçi Lars Borgersud, Krebs’in, ülkeye Frederikstad’dan giriş yaptığını ve adına ilk kez 8 Kasım’da, rutin bir polis kontrolü esnasında, Oslo’daki Hotel Östfold’un kayıtlarında rastlanıldığını, fakat, şahsın son anda kaçıp, Trondheim üzerinden Norveç’i terkettiğini yazmaktadır. (Lars Borgersud, Die Wollweber-Organisation und Norwegen [Wollweber-Örgütü ve Norveç] s. 36’dan aktaran Waldenfels, age, s. 367) Daha sonra, Nisan 1933’de, Krebs, bir kez daha Norveç’e gidecektir.

Bu arada 30 Ocak 1933’de Richard Krebs’e Almanya’dan bir telgraf ulaşır. Annesi ölmüştür. Aynı gün Adolf Hitler, Almanya Şansölyesi olmuş, dalga dalga yayılmakta olan Nazi terörü, tüm Almanya’yı sarmıştır.

KPD önderliği ise, bu siyasi gelişmeye ve ardından patlak verecek olaylara katiyen hazırlıklı değildi.  3 Mart’taki Reichstag yangının ardından, partinin lideri Ernst Thaelman tutuklanacaktı. Yıllar sonra, canlarını yurt dışına kaçarak kurtaracak olan partinin siyasi büro üyeleri ancak bu siyasi yenilgiyi kabulleneceklerdi.

İşte bu zor şartlarda, Hamburg’daki İnterklüp yöneticisi Richard Krebs de diğer komünistler gibi yer altına inmek zorunda kalmıştı. Richard ve Hermine Krebs’in nerede oturdukları bilinmekteydi.  Bir Gestapo baskınında Hermine kaçmayı başarmıştı. Evde karakol kurmuş Gestapo, Hermine’nin geride bıraktığı altı aylık Jan’ı aç susuz pencerenin önüne yatırarak, anne ve babanın dayanamayıp sonunda eve gelmelerini ümit edecekti. Çocuğu almak için eve gelen tanıdıkların bir çoğu alıkonuldu. Sonuçta, çocuğu, anneannesi ve dedesi Bremen’e götürmek üzere gidip evden aldılar. Kendisi için de illegal dönemin artık başladığı Hermine, oğlunu, bir seneyi aşkın göremeyecekti. (1996 yazında Waldenfels’in, Jan Krebs’le yaptığı mülakattan. Waldenfels, age, s. 150)

İskandinavya günleri

1933’de Mart ayının ortalarında, Richard Krebs, ISH merkezinin taşındığı Kopenhag’a çağrıldı. Krebs, Hamburg’u terk etmeden evvel, karısının ve İnterklüp’den yoldaşlarının çalıştıracakları gizli bir matbaa kurmuştu. Kopenhag’da, kendisine, İsveç’deki grevi daha da kızıştırması emri verilmişti. İsveç ISH’nın rakibi olan sosyal demokrat denizcilerin kontrolündeki grevi Krebs, hakikaten kızıştırmayı başardı. Grev kırıcısı olan denizcilere şiddet uygulayan ISH’lıların kulüpleri kapatıldı. Yapılan aramalarda ele geçen notlar ve İsveç ISH’sının lideri Gunnar Person’un verdiği ifadeler, polisin dikkatlerini Richard Krebs üzerinde yoğunlaştırdı.

Karanlığın Ötesinde’de İsveç’e ilişkin  anlatılanlar, İsveç polis dosyalarında yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen verilerle büyük ölçüde paralellik arzetmekle birlikte, Jan Valtin’in, ABD’li okuyucunun hışmına uğramamak için, mesela, Kjell gemisindeki grev kırıcılarına karşı izlenen şiddetin emrini kendisinin verdiğinden bahsetmemiş olması dikkate değer.

Bu olayın ardından İsveç’ten kaçmayı başaran Krebs, buradan Norveç’e geçer. (Nisan 1933). Norveçli tarihçi Lars Borgersrud’a göre Richard Krebs’in, Norveç’e bu ikinci gelişinin sebebi sadece Norveç ISH örgütü değildi. Richard Krebs’e verilen bir diğer görev de, İsveç’ten gelen demir yolunun Norveç’teki son durağı olan Narvik limanıydı. Bu bölgede demir madenleri bulunmaktaydı. Profintern ve Komintern, verdikleri sözlü direktiflerde, bu bölgenin önemine dikkat çekmekteydiler. Norveç Genel Kurmayı’nın dosyalarında da Krebs’in izine rastlayan Borgersrud, söz konusu dosyadan yaptığı alıntıda, Krebs’in ikinci seyahatı, bu bölgedeki ulaşım yollarının tahrib edilmesi için gerekli bilgileri toplamak üzereydi. (Borgersrud’dan aktaran Waldenfels, s. 156)

26 Nisan 1933’de Richard Krebs, Norveç polisi tarafından Narvik’te yakalandı. Sorguya, İsveç polisi de telefonla katıldı. Her iki ülkenin makamları onun hakkında kapsamlı bilgiye sahipti. Krebs sorguda hiçbir bilgi vermedi. Fakat durumu son derece tehlikeliydi. Norveç makamları, kendisini sınır dışı edip, Almanya’ya teslim edeceklerdi. Krebs, büyük bir şans eseri bu tehlikeyi atlatacak ve iki gün sonra Belçika’nın Antwerpen limanına gönderilecekti. Peki bu nasıl mümkün olmuştu? Hamburg eyaleti, Hitler’in Şansölye seçilmesine rağmen henüz sosyal demokratların yönetimindeydi. Şubat 1933’de (Hitler’in Şansölye olmasından bir ay sonra), Hamburg siyasi polisinin müdürü Peter Kraus, Nazi partisine yakınlığından ötürü görevinden alınmıştı. Her ne kadar Kraus, 5 Mart’ta görevine tekrar geri dönmüş olsa da, sosyal demokrat meslektaşlarının geride bıraktığı bürokratik kaosun içinden çıkması aylar alacaktı. (Gerhard Paul/Klaus-Michael Mallmann, Die Gestapo: Mytos und Realitaet [Gestapo: Mit ve Realite], Wissenschaftliche Buchgesellschaft, Darmstadt, 1995, s. 104’den aktaran Waldenfels, s. 157) İşte bu ortamda, Norveç polisinin, Hamburg polisine yaptığı yazılı soruya, Hamburg’dan gelen cevap, Richard Krebs’i kurtarmıştı: Hamburg polisine göre, “Bugüne kadar ne ceza almıştı, ne de aranmaktaydı.” (Waldenfels, age, s. 157)

Karanlığın Ötesinde’de ise Jan Valtin, Norveçli komünist doktor Arne Halvorsens’in, yemeğine kattığı küçük miktardaki zehirle rahatsızlanarak, hapisaneden kurtulduğunu yazmakta. (s.520-521) Ziyaretçi zabıtlarında, doktor Halvorsens’in, Krebs’i ziyaret ettiğine dair hiçbir kayıda rastlamamışsa da, Krebs’in, büyük bir olasılıkla doktoru tanıdığına ve onun yardımıyla hapisaneden çıktığına kesin gözüyle bakılabilir. Zira, Krebs’in gerek Gestapo’ya, gerekse ABD’lilere verdiği bilgiler arasında, doktor Halvorsens hakkında detaylı bilgiler yer almakta, ayrıca doktorun kayınbiraderinin Oslo polisinde çalıştığı belirtilmektedir. (Bundes Archiv-Zwischenarchiv Dahlwitz, Z/C 14299, Bd. 1-2, V-Mann-Akte ‘Erka’, Aussage Halvorsen’den [Ajan-Dosyası Erka, Holversen hakkındaki ifade] aktaran Waldenfels, age, 158)

Hermine’yle birlikte iki ay

1933 Mayıs’ının başlarında Richard Krebs, Antwerpen’e gelir. Fakat, İsveç ve Norveç yolculuklarına başlamadan evvel, 19 Nisan’da, Hamburg’da, karısının da çalıştığı matbaa polis baskınına uğramış, Hermine kaçmayı başarmış ama kendisinden herhangi bir haber alınamamıştı. Bir müddet sonra ilişki sağlandı ve Hermine, parti kanalıyla, Aachen üzerinden gizlice Belçika’ya ulaştı. Temmuz ayının ortalarına kadar, karı koca birlikte, Antwerpen’de aktif faaliyet yürüttü.

Her ikisi de Temmuz 1933’de, Paris’te, savaşa ve faşizme karşı yapılan kongreye, Alman denizcilerini ve liman işçilerini temsilen katıldı. Hermine, Ağustos/Eylül 1933’de, Kopenhag’a taşınan ISH merkezinde çalışmak üzere, deniz yoluyla, kaçak olarak Göteborg’a, oradan da Danimarka’ya geçti. (Demokratik Alman Cumhuriyeti’ndeki Parti ve Kitle Örgütleri Arşivi SAPMO, NJ/14498’den aktaran Waldenfels, age, s. 164)  Richard Krebs’de, Ekim ayında Kopenhag’a gitti.

Waldenfels’e göre, bu dönemde, ISH’nın Kopenhag’daki merkezinde Richard Krebs açısından olumsuz iki gelişme yaşanmıştı. Birincisi, Krebs’i, ISH’ya kazanan Albert Walter, Nazi Almanya’sında yakalanmış ve yerine, Danimarka Sendikası’nın lideri ve Kopenhag yerel parlamentosunun vekili olan Richard Jensen getirilmişti. İkincisi ve daha önemlisi, ISH’nın perde arkasındaki baş aktörü, Alfred Bem, “kadınlara olan meşhur zaafının kurbanı” olmuştu. ISH’da aynı zamanda Bem’in sekreteri olarak çalışan sevgilisi Hildegard Thingstrup, Bem’in, Temmuz’daki Paris Kongresi’nde tanıştığı Polonya delegesi bir kadından aldığı mektupları ifşa ederek bu olayı ortaya çıkartmıştı. Bem, görevinden alınmış ve Moskova’ya gönderilmişti.  Şimdi, ISH’nın başında, Richard Krebs’in hiç sevmediği Ernst Wollweber bulunmaktaydı (Waldenfels, age, s. 168-173)

Karanlığın Ötesinde, kızkardeşinin lakabı olan Cilly adını verdiği Hildegard Thingstrup’u, Jan Valtin, Wollweber’in sevgilisi yapmakta ve yukarıda anlatılan Alfred Bem’in kadın zaafını Wollweber’e yüklemektedir. Hatta, skandalı örtbas etmek için Wollweber, Cilly’i, Valtin’le beraber Nazi Almanyasına gönderecek kadar canidir. (s. 569)

Yakalanış

Profintern ve tabii Komintern açısından hayati öneme sahip Hamburg limanındaki bütün aktiviteler Nazilerin iktidara gelmesiyle birlikte dumura uğramıştı. Wollweber, Hamburg ISH örgütünün yeniden oluşturulması için Richard Krebs’i ve yardımcısı olarak da Alfred Bem’in sevgilisi Hildegard Thingstrup’u görevlendirdi. Bu kadar önemli ve aynı zamanda tehlikeli bir görevle Almanya’ya gönderilen Krebs’e, seyahatta kullanması için Danimarkalı komünist yazar Otto Melchiors’un adına düzenlenmiş pasaportun verilmesi, Waldenfels’e göre, Wollweber’in, Krebs’i gözden çıkarttığının kanıtıdır. Zira, hem Melchiors tipik bir Yahudi ismiydi, hem de Danimarkalı yazar, Thaelman için yürütülen uluslararası kampanyanın Danimarka’daki komitesinin üyesi olarak Alman makamlarınca bilinmekteydi. (Waldenfels, age, s. 177)

Krebs’in, Danimarka’yla haberleşmesi denizci Martin Holstein üzerinden yürüyecekti. Holstein ise, uzun süredir artık Gestapo için çalışan bir ispiyoncuydu. Krebs, sınırda hiçbir zorlukla karşılaşmadan Almanya’ya girdi. Sadece bir gece kız kardeşi Cilly’nin evinde kaldı. 7 Kasım 1933’de, Hildegard’la birlikte yakalandı. Yakalanışı, ISH için büyük bir kayıp olmalı ki, adı bilinmeyen bir Gestapo ispiyoncusunun verdiği bilgiye göre,  25-26 Kasım tarihlerinde, Paris’te yapılan bir anti-faşist kongrede konuşulanlar şöyle aktarılmaktaydı: “Üç hafta evvel başlayan ve hâlâ devam etmekte olan Rouen’deki grevi başarıyla örgütleyen Krebs’in, Hamburg’da yakalanması çok ağır bir yenilgi olarak telakki edilmektedir. En önemli tespit Neumann tarafından yapılmıştır. Kısa süre evvel burada, Hamburg’da Krebs’in yakalanması, ISH’nın, Almanya’yla irtibatını kopartmıştır. (SAPMO R58/2335, Bl. 87’den aktaran Waldenfels, age, s. 177-178)

Sorgu ve mahkeme

Richard Krebs, 7 Kasım 1933’den 18 Ocak 1934’e kadar, siyasi polisin başı Peter Kraus tarafından sorgulandı. Hayatı boyunca sağlığına yansıyacak ağır işkencelere bu dönemde maruz kaldı. Gestapo, Krebs’in ve Hildegard’ın şansına, daha şimdilik ISH hakkında detaylı bilgi sahibi olmadığı için, Alfred Bem’in sekreteri Hildegard’ı yakaladığının farkında değildi. Bugün arşivdeki dosyalarda görülebilecek olan ifade ve mahkeme tutanaklarına bakıldığında, Krebs’in, bilinen bilgileri vererek, Hildegard’ın da, tesadüflerle tanıdığı Krebs’e aşık olup, onun manipule ettiği aptal sarışını oynayarak bu zorlu dönemeci atlattıkları anlaşılmaktadır. Her ne kadar Naziler iktidara gelir gelmez, ceza yasalarını ağırlaştırmışlarsa da, ikisinin yakalandığı dönemde, mesela, yüksek ihanet suçuna giren bu tip faaliyetlerin karşılığı daha şimdilik üç seneye varan hapis cezasıydı. Gestapo, bu durumu bildiği için, Krebs’e bir başka suçu daha yıkmak istiyordu. O da, 1932’de, “Kızıl Denizciler” adlı, KPD’ye bağlı bir militan grubunun saldırısı sonucu, bel kemiğinden bıçaklanarak ölen SA üyesi Heinzelmann’ın adıyla anılan davaydı.

1934 Nisan’ının son günlerinde, söz konusu davada 50 kişinin mahkemesi başladı. Bir kişi beraat etti. “Kızıl Denizciler” üyesi 8 kişi ise ölüme cezasına çarptırıldı. Richard Krebs ise, mahkemenin 2 Mayıs 1934 tarihli kararıyla, sulh ve emniyete ağır zayiat vermekten ötürü, iki sene üç ay hapis cezası aldı. (SAPMO NJ/1179/33’den aktaran Waldenfels, age, s. 185) İki ay sonra, 12 Haziran 1934’de, bu sefer Hildegard’la birlikte, yüksek ihanet davasından yargılandı. Krebs, bu davadan da üç sene hapis cezası aldı. Bir evvelki davada aldığı ceza ile birlikte toplam dört sene hapis cezasına çarptırılmıştı. (SAPMO NJ/1179/33, Bl. 37’den aktaran Waldenfels, age, s. 186)  

Richard Krebs, Fuhlsbüttel hapisanesine konuldu. Hildegard Thingstrup ise, Hamburg’daki Danimarka Konsolosu’nun şahitliği sayesinde, yedi ay hapis cezasına çarptırıldı, fakat yakalandığı günden itibaren geçen süre göz önünde bulundurularak 29 Ağustos’da hapisten çıkması gerekirken, Gestapo, Hildegard’ı dört hafta daha toplama kampında tuttu. Hildegard, daha sonra Kophenhag’a döndü ve Danimarka Komünist Partisi Başkanı Axel Larsen’in sekreteri oldu (Waldenfels, age, s. 171).

Tüm bu sıralanan detaylar göz önünde bulundurulacak olunursa, Nazi mahkemelerinin kararlarına ilişkin Jan Valtin’in anlattıkları ise bir hayli abartılıdır. Karanlığın Ötesinde, Valtin, birinci davadan “on yıl kürek cezasına” (s. 665), ikinci davadan da “üç yıla”, yani toplam “on üç yıla mahkûm edilmiştir”. (s. 675)  Bu abartının nedenlerini ancak ileride anlayacağız…

Richard Krebs’in yakalanmasının ardından Hermine Krebs sie üç dört ay, Kopenhag’daki ISH örgütünde çalıştı. Danimarkalı yazar Eik Noergaard’ın bulgularından yola çıkarak Waldenfels’e göre bu oldukça sıkıcı ve yanlızlık dolu günlerinde Hermine, muhtemelen, Hermann Beilich’le birlikte oldu. (Erik Noergaard, Truslem om Krig: Komintern, Folkefront og 5. kolonne. Fra Hitlers magtovertagelse til de spanske boergerkrig. Lynge: Bogan 1985, s. 60’dan aktaran Waldenfels, age, s. 189) Muhtemelen bu yüzden Karanlığın Ötesinde, Nazi hapisanesindeki günlerinde Firelei’yi düşleyen Valtin, “belki de” diyecekti, “kendisine sevgili olarak iyi bir yoldaş bulmuştur”. (s. 673-674)

Şubat sonu, Mart başında (1934), Hermann Beilich de, Wollweber’in talimatı üzerine Almanya’ya gitti. Onun da kuryesi Martin Holstein’dı. Beilich’in üzerinden, Hermine’nin kendisine hitaben yazdığı mahrem mektuplar çıktı. (SAPMO NJ/132225/2, 10.3.1934, Vernehmungsprotokoll [ifade protokolü] Herman Beilich, s.12’den aktaran Waldenfels, age, s. 189-190) Herman Beilich, yakalandıktan sonra ajanlığı kabul etti. Gönderildiği Kopenhag’dan ISH hakkında -bu arada Hermine’yle de ilgili- Gestapo’ya bilgiler yolladı. Deşifre olduğunu iddia ederek, Ağustos 1934’de Hamburg’a geri döndü. Daha sonra, çalıştığı şirketten çaldığı 1000 Mark’la Ekim 1935’ten itibaren de kayıplara karıştı. Gestapo’nun bütün aramalarına rağmen bulunamadı (Waldenfels, age, s. 191-192).

Tüm bu gelişmeler üzerine Wollweber, Hermine’den şüphelenmeye başladı. Evini arattı, fakat aleyhinde hiçbir bulguya rastlanmadı. Hermine, ISH ile ilişkisini kesmiş, hizmetçilik yapmaya başlamıştı. Ağustos 1934’de, Hermine’nin annesi, kızını Almanya’ya götürmek üzere Kopenhag’a gitti. Eskiden beri devlete ve yasalarına sadık olan aile, kızlarını geri getirmek için Gestapo’ya başvurmuştu. Komiser Kraus, ailenin, kızlarını geri getirmek için  başvurduğunu ve kızları hakkında bir polis tahkikatının olup olmadığını sorduklarını, kendisinin, böyle bir tahkikat olmadığı yönünde bilgi verdiğini, fakat asıl amacının, Hermine’nin gelir gelmez tutuklanacağına ilişkin emir vermek olduğunu, 14 Ağustos tarihinde Berlin’e yazdığı raporda belirtiyordu. (Bundesarchiv Potsdam, PSt3, 26, Bl. 63 ff. Shreiben an den politischen Polizeikommandeur Berlin vom 14.8.1934’den [14.8.1934 tarihli Berlin Siyasi Polis komutanlığına yazılan] aktaran Waldenfels, age, s. 192).

Yirmi sekiz yaşındaki Hermine Krebs, geri gelişinden birkaç hafta sonra tutuklandı. Tutukluluğunun ilk haftalarını bir toplama kampında geçirdi. Hermine, sorgucularına her şeyi anlattı. 10 Ekim 1935’te, mahkeme, kocasının etkisi sonucu KPD’ye giren ama daha sonra kendi isteğiyle komünizmden vazgeçen Hermine Krebs’i, iki sene hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme, Alman Ceza Yasası’nın 60. maddesi gereğince, gözaltı ve sorgu süresinde geçirdiği zamanı göz önünde bulundurarak, on bir ay, üç hafta hapis yatmasını kararlaştırdı. (SAPMO NJ/14 498, Urteil [karar] Hermine Krebs, s. 9’dan aktaran Waldenfels, age, s. 193)

Tüm bunları, kahramanımız Jan Valtin’in, otobiyografisi olduğunu iddia ettiği Karanlığın Ötesinde okumamız imkânsızdır. Krebs, yıllar sonra, kitabında Firelei adını verdiği karısı Hermine’nin, Valtin’i Almanya’ya gönderdiği için Wollweber’i Moskova’ya şikayet eden bir mektup yazdığını, muhtemelen, mektuptan haberi olan Wollweber’in de, Firelei’i, aynı zamanda Gestapo’ya çalışan bir ajan olan Bailich [Beilich]’le Almanya’ya gönderdiğini, Firelei’in Kasım sonlarında Almanya’ya girdikten üç hafta sonra yakalandığını, Hamburg’daki Özel Mahkemenin gizli bir duruşmasında, altı yıl kürek cezasına çarptırıldığını yazacaktır:  ″′İki kişi sorumlu bütün bu olup bitenlerden′ dedim gözümü kırpmadan. ′Biri Wollweber, öbürü Kurt Bailich [Beilich]′″ (s. 700-701).

1935 yazında, Richard Krebs, Fuhlsbüttel hapisanesindeki tek kişilik hücreden alınıp, hapishanedeki diğer önemli KPD kadrolarının bulunduğu toplu koğuşa konuldu. Bu değişikliğin ardında yatan gerçek, Fuhlsbüttel hapishanesinin KPD’nin kalesi olmasıydı. Hapishane müdüriyeti ve gardiyanlar, KPD tarafından ya rüşvete bağlanmışlar ya da tehdit ediliyorlardı. Parti, eğitim ve örgütlenme çalışmalarının yanı sıra, “Kızıl Yardım” adlı örgütlenme üzerinden hapishanedeki komünistlerin ihtiyaçları karşılanıyordu. Parti örgütü aynı zamanda, mahkemede verdikleri bilgilerden ötürü, kimi itirafçıları da, ifadelerini geri çekmeleri için tehdit ediyordu. Çoğunluğunu komünistlerin oluşturduğu 800 tutsaklı hapishanedeki durum kısaca böyleydi.

İtiraf

Naziler, önlem almakta gecikmediler. 1936’nın Haziran ayının ortalarında, Richard Krebs, Anton Saefkow ve şüphelenilen diğer önde gelen elebaşılar Fuhlsbüttel’den başka yerlere nakledildiler. Saefkow, Dachau toplama kampına, Richard Krebs de, Berlin-Plötzensee hapisanesine nakledildi. Kasım sonunda, Gestapo, Fuhslbüttel’de geri kalan mahkûmları o denli etkisizleştirmişti ki, Richard Krebs ve diğer şüphelileri daha iyi baskı altına almak için Fuhlsbüttel’in hemen yanı başındaki toplama kampına geri getirmekte bir beis görmedi. Üç ay sonra Ocak 1937’de, Gestapo’ya, Fuhlsbüttel’deki parti örgütlenmesinin önderliği hakkında detay bilgiler gelmeye başladı. Bu bilgilerle, Gestapo, şimdi esas şüphelilere yönelebilirdi. Yıllar sonra Krebs, CIC’ye verdiği bilgide, hapisteki parti önderliğinin görünürdeki önderinin Saefkow olduğunu, fakat ona talimatlarıyla yön verenin de tek kişilik hücrede bulunan Karl Schaar adında biri olduğunu söyleyecekti. Fakat, Gestapo bundan habersizdi. Çünkü, Saefkow ve Richard Krebs çoktan taktiklerini değiştirmişlerdi. (CIC, Aussage über Karl Schaar’dan [Karl Schaar hakkında verilen ifade] aktaran Waldenfels, age, s. 206)

Nazilerin, mahkûmları islah etme programına, itirafçı ve iyi bir Alman olmak da dahildi. Fakat bu ‘haktan’ sadece Ari olanlar faydalanabilirlerdi. Bu istikamette ilk adımı Anton Saefkow attı. 22 Şubat 1937 tarihli ve muhtemelen komiser Kraus’un yardımcısı olan Teege’nin kaleme aldığı raporda, komünist mahkûmlar üçe ayrılıyordu. Tecrit edilmeleri kesinlikle gerekli iflah olmaz önderler, önder olarak gözlemlenen, fakat iyi davranışları sayesinde cezaevi şartları düzeltilmesi gerekenler ve takipçi olarak adlandırılanlar.

“Eskiden önder konumunda olup da, şimdi komünizme sırt çevirenler var. Güzel, şayet bunlar değiştiklerini iddia ediyorlarsa, o zaman bunu ispatlamalılar. Saefkow gibi adamların komünistler arasında itibarları var. Eğer bunlar, kendi kulaklarıyla Saefkow gibi bir adamın komünizmden vazgeçtiğini duyarlarsa, bu durum, beklenmedik etkilere yol açabilir. Bu alanda hiçbir tecrübeye sahip değiliz. Bu deney zarardan ziyade bilakis kazanç getirebilir.” (SAPMO R58/ 2235, Bl. 79’dan aktaran Waldenfels, s. 208)

Daha 22 Şubat tarihli raporda, ‘ağzını bıçak açmaz’ diye tanımlanan Richard Krebs, 12 Mart 1937’de, hapishane örgütü hakkında yapılan sorgusunda, hapishane örgütlenmesine ve Saefkow’a dair hiçbir bilgi vermezken, birden, Darwin, Schopenhauer ve Günter gibi yazarların, ırkların kökenine ilişkin yazılarını okuduktan sonra, komünist dogmadan vazgeçtiğini ifade edecekti. (BA-ZW, Z/C 16125 Bd. 1, Bl. 29’dan aktaran Waldenfels, age, s. 209).

Aynı gün, sorgunun ikinci raundunda Richard Krebs, aşağıdaki 5 maddelik yazılı taahütnameyi verdi:

“KPD faaliyetlerinin uluslararası aktif yöneticisi olarak edindiğim tecrübeler neticesinde ve üç senelik cezaevi dönemimdeki dünya görüşüne dair değişimim sayesinde şu temel hususları idrak etmiş bulunmaktayım:

Teorideki komünizm, yaşamın gerçekleriyle ve pratiğiyle uyuşmadığı gibi, neticede yaşama yabancıdır ve yaşamın düşmanıdır. İnsanlığın komünist pratikle mesut olacağına dair inancımı yitirmiş bulunuyorum.

2. İlk defa tutukluğum esnasında bulduğum fırsat sonucu, ırkî meseleler üzerinde yoğunlaşabildim. Görüşümce, tarihte bütün halkları birbirine bağlayan komünist sınıf bağları değil, ırkî bağlardır.

3. Dünya siyasetinin geldiği nokta, komünizmin, bugün bir iç çekişmeye dayalı siyasi mesele olmadığı, bilakis dünyanın Bolşevizm ve Komünizm’le Nasyonal Sosyalizm’e bölünmüşlüğünün temelden bir dış politka meselesi halini aldığıdır. Buradan hareketle, bugün her kim ki, tavizsizce komünisttir,o, dış politikada Sovyetler Birliği’nden yana olmak zorundadır ve böylece vatanına ve vatandaşlarına [Volksgenossen] ihanet etmek zorundadır. Böylesi bir tercihle karşı karşıya kalan ben, Almanya’ya olan bağlılığımın Rusya’ya nazaran daha güçlü olduğunu açıkça itiraf etmeye karar verdim.

4. Bolşevizmin içimde geriye kalan kişisel ve siyasi bağlarını tamamiyle tasfiye etmek ve bu dünya görüşüne bütün zamanlarda her türlü geri dönüşü imkansız kılabilmek için, gönüllü olarak bütün bildiklerimi anlatmaya karar verdim.

5. Komünizme karşı verilecek mücadelede yer almaya hazır olduğumu açıklıyor ve bu noktai nazardan hareketle, yaptığım açıklamaların yayınlamasının ya da saklı tutulmasının Gestapo idaresinin taktirine bırakıyorum. (BA-ZW, Z/C 16125 Bd. 1-2, V-Mann-Akte ‘Erka’dan [Ajan Dosyası Erka] aktaran Waldenfels, age, s. 209-210)

Saefkow ve Richard Krebs’in, Gestapo’nun safına geçtikleri haberi, diğer mahkûmlar tarafından duyuldu.

Fuhlsbüttel’de, o günlerde salıverilen ve Danimarka’ya kaçmayı başaran Gert Conrad, yıllar sonra, Danimarkalı yazar Erik Noergaard’a, bir gün Fuhlsbüttel hapisanesindeki bir arama esnasında illegal komünist yayının ortaya çıktığını ve mahkûmların, bu durumun beraberinde işkenceyi getireceğini çok iyi bildiklerini, olayın ertesi günü de Saefkow ve Richard Krebs’in, Gestapo safına geçtiklerini anlattı. (Erik Noergaard’dan aktaran Waldenfels, age, s. 211)

Waldenfels’e göre, Conrad sosyalistti ve KPD’nin iç ilişkilerinden haberdar değildi. Dolayısıyla, Saefkow’la, Richard Krebs’in, danışıklı olarak Gestapo’ya geçtiklerini bilemezdi. Mesela, Saefkow’un, hapishanede karısı tarafından ziyaret edildiğini ve dışardan yazılı mesajlar getirdiğini Gestapo biliyordu ama bu mesajların içeriğinin ne olduğundan haberdar değildi. Waldenfels, dışardan gelen mesajlar doğrultusunda Richard Krebs’in, Gestapo’ya danışıklı geçtiğini ispat etmenin imkansız olmadığını belirtmekle birlikte, öte yandan, Krebs’in, her ne şart altında olursa olsun, karısına kavuşabilmek için böyle bir yönteme başvurmasının da gözardı edilemiyeceğini eklemektedir.

Zira, Hermine Krebs, 1936’nın sonbaharında, tedavisi mümkün olmayan bir ölümcül hastalık (Lösemi benzeri) yüzünden serbest bırakılmıştı. Şayet, Fuhlsbüttel parti örgütü açığa çıkmış olsaydı, Richard Krebs, dört senelik cezasının üstüne yeni ceza alacaktı. Bu durum kaçınılmaz olarak, Richard Krebs’in karısına kavuşmasını bilinmeyen bir tarihe erteleyecekti. Karanlığın Ötesinde değil ama Richard Krebs’in ABD’ye kaçışından hemen sonra kaleme aldığı ama hiç yayımlayamadığı kısa öyküsü The Execution of Bert Adrian (Bert Adrian’ın İnfazı)’nın kilit bölümünde, hikâyenin kahramanı Bert, karısı Anne’den bir mektup alır:

“Anne özgürdü! Bert, karanlık koridorlarda ve çıplak avlularda haykırmanın özlemini çekiyordu. Anne onu seviyordu. Zamanın, güçlü bağları koparttığı doğru değildi. Yaşama arzusunu çılgınca besleyen bunu biliyor olmaktı. Fiyatı ne olursa olsun yaşamak.” (Mudd Library, Princeton’daki Richard Krebs’in külliyatı içinde bulunan Execution of Bert Adrian, s. 13’den Almancaya tercümesiyle birlikte aktaran Waldenfels, age, 213) Richard Krebs’in, Hermine’ye kavuşabilmek için ödediğini sandığı fiyat ölünceye kadar bitmeyecekti.

Bu bölümün sonunda, geriye  tek bir soru kalmaktadır. Peki, Karanlığın Ötesinde, Jan Valtin’i tek kişilik hücresinde ziyaret edip, ona danışıklı olarak Gestapo’ya geçmesi talimatını veren Heitmann gerçekten var mıydı? (s. 709-710) Waldenfels’e göre, 1941’de yayınlanan otobiyografik romanında Krebs gerçeği itiraf edemezdi. Çünkü, böylece Anton Saefkow’u (kitapta Tonio diye geçen), Gestapo’ya gammazlamış olurdu. O nedenle daha sonra CIC’ye anlatacağı gibi, Heitmann hikâyesi tamamen uydurulmuştu. (Waldenfels, age, s. 215) Tıpkı, SS’lerin başı Heinrich Himmler’le yaptığı görüşmenin uydurulmuş olduğu gibi. (s. 768)

Sahte Jan Valtin figürünün, işkencecisi Kraus’la yaptığı, günler, haftalar ve aylar süren, sorgu-sohbet karışımı diyaloglar uydurmayken, Gestapo’nun gerçek Richard Krebs’e ikna olmasının iki önemli nedeni daha vardı. Birincisi, muhafazakâr bir aileden geliyordu. Erkek kardeşlerinden Julius, Hitler yandaşıydı ve Hava Kuvvetlerinde eğitmendi. Karısı Hermine, kendiliğinden KPD’i terketmiş ve kendi rızasıyla Almanya’ya dönmüştü.

Gestapo ajanı Erka

Richard Krebs, Gestapo’nun dosyalarına ajan Erka diye kaydedildi. Hamburg Gestapo’sunun bütün dosyaları savaşta yandı. Fakat, Hamburg Gestapo’sunun Berlin merkezine yolladığı özetler bugün hâlâ arşivde bulunmaktadır.

Bu dosyalarda, Richard Krebs’in 1933’e kadar ISH’daki faaliyetleri, kendi el çizimiyle ISH’nın örgütsel yapısının şeması, toplam 59 ISH kadrosunun adı bulunmaktadır. (BA-ZW, Z/C 14299, Bd. 1-2’den aktaran Waldenfels, age, s. 219) Krebs’in, Gestapo’ya bildiklerini sansürleyerek anlattığı, yıllar sonra CIC’ye verdiği ifadeden anlaşılmaktadır. Mesela, Avatin adlı ISH yöneticisi örneğinde olduğu gibi Krebs, ISH hakkında Almanlar’dan gizlediğini en ince detaylarına kadar Amerikalılar’a anlatmıştı. Fakat tüm bunlara rağmen, Alman tarihçi Dieter Nelles’e göre, Richard Krebs gerçek bir Gestapo ajanıydı. (Dieter Nelles, Jan Valtins Tagebuch der Hölle-Legende und Wirklichkeit eines Schlüsselromans der Totalitarismustheorie. [Jan Valtin’in Cehennem’in Günlüğü-Totalitarizm teorisinin kült romanının Efsane ve Gerçeği]  Zeitschrift für Sozialgeschichte des 20. und 21. Jahrhunderts [20. ve 21 yüzyıl sosyal tarih dergisi]  Hamburg, 1994, Nr. 1, s. 33)

Artık Gestapo için çalışacak olan Richard Krebs, 1937 Nisan’ın da hapisten salıverilir. 1 Nisan 1937 tarihli ve altında Hamburg Gestapo’sunun şefi Bruno Strecekenbach’ın imzasının bulunduğu, Berlin’deki merkeze yazılan raporda, “Richard Krebs’i, uluslararası planda ajan olarak kullanmak için affetmeyi düşünüyoruz” denmektedir. (BA-ZW, Z/C 14299, Bd. 1-2’den aktaran Waldenfels, age, s. 221)

Jan Valtin’in, Danimarka’ya gitmeden evvel, Karanlığın Ötesinde anlattığı, Gestapo gözetiminde, Kuzey Denizi’nin kıyısında oğlu Jan ve karısı Firelei’le buluşması tamamen fiksiyondur. (s. 771-775) Zira, Hermine Krebs, 1936 Eylül’ünden beri ayağa kalkamayacak derecede hastadır, anne ve babasının yanında, Bremen’de yaşamaktadır. Richard Krebs’in yegane amacı oğlu Jan’ı ve Hermine’yi, Almanya’dan kaçırmaktır. Bunu kendisinin gerçekleştiremiyeceği kesindir. Krebs, bu işi yedi yaş küçük erkek kardeşi Peps’e havale eder. Waldenfels’e göre, karısı ve oğlu kaçana kadar şimdi hem Nazileri, hem de komünistleri oyalamak zorundadır. (Waldenfels, age, s. 225)

Tecrit

1937 Haziran’ının son günlerinde Richard Krebs Kopenhag’a gider. Gerçek planının, KPD üyeliğinden istifa eden, Nazilerden aldığı izinle Almanya’ya geri dönen Hermine’yi kaçırmak olduğunu ve bu yüzden Nazileri oyalaması gerektiğini yoldaşlarına anlatması mümkün değildir. Çünkü Hermine, KPD’nin gözünde bir ihanetçi ve Richard’da bir şüphelidir. Wollweber, yıllar sonra Doğu Almanya’da kaleme aldığı yayınlanmayan hatıralarında, Kopenhag’a geldikten sonra, Krebs’in, Gestapo’yu kandırarak ajan olduğunu kendilerine rapor ettiğini, Gestapo’dan aldığı belgeleri, yoldaşlarını ikna etmek için masaya yığdığını, fakat kendisine güvenilmediği için tecrite alındığını ve bu süre zarfında kendisinin Krebs’le bir iki defa görüştüğünü yazar. (SAPMA, Sgy 30/1036/1, Bl. 55, Erinnerungsakte Wollweber’den [Wollweber’in Hatıraları Dosyası] aktaran Waldenfels, age, s. 232)  

8 Ağustos’tan 27 Eylül 1937’ye kadar, muhtemelen KPD’nin  Krebs’e dikte ettirdiği desenformasyon içerikli bilgiler Hamburg Gestapo’suna gönderilecekti. Artık zaman, karısını Almanya’dan kaçırmayı düşünen Krebs’in aleyhine işlemektedir. Wollweber ve Danimarkalı ISH yöneticisi Jensen’e göre, Richard Krebs, İspanya İç Savaşı’na katılmak istediğini ifade eder. CIC’ye verdiği ifadede ise Krebs, Komintern’in, kendisini İspanya’da infaz etmeyi planladığını söyler. 27 Eylül’de, Kopenhag’dan yollanan desenformasyonu, 28 Eylül’de, Hamburg Gestapo’su, Berlin’deki  merkeze rapor eder: “Ajan Erka, Moskova’da düzenlenecek olan denizciler konferansına katılmak üzere yola çıkmıştır.” (Waldenfels, age, s. 244-249)

Kaçış

Krebs ve ona eşlik eden bilinmeyen sayıda komünist refakatçi, Amsterdam üzerinden Paris’e geldiklerinde, 10 Kasım 1937’de, Richard Krebs, kaçıp Alman Büyük Elçiliği’ne sığınır. Buradan, Gestapo’ya son enformasyonlarından birini yollar. Komünistlerin tecritinde olan Richard Krebs, Nazilere verebileceği somut enformasyon olmadığı için, içine Wollweber’in adını da not ettiği, KPD içindeki keskin fraksiyon çatışmalarından bahseden uyduruk bir enformasyon kaleme almıştır. (Waldenfels, age, s. 250-251)

Krebs’in öncelikli sorunu, kardeşi Peps’in Almanya’dan kaçırmasını beklediği karısı ve oğluydu. Zaman kazanmak için Komintern’in ajan olarak şüphelendiği Krebs’in bir taraftan komüinstlerden yakayı kurtarması, öte yandan da Nazileri bir müddet daha oyalaması gerekiyordu. 28 Kasım 1938’de, Danimarka’da çıkan Arbeiterbladet adlı komünist gazete, Richard Krebs’in, Gestapo kimlik kartıyla birlikte fotoğrafını yayınlayınca artık oyun bitmişti.

Jan Valtin, Karanlığın Ötesinde, bütün bunlardan bahsetmeyecekti. Tersine kahramanımız, Wollweber’in yüzüne gerçekleri haykıracak, karısını kaçırmaya gönüllü olmayan komünistler için artık Nazi ajanlığı rolünü oynamayacağını ilan edecekti. Bunun üzerine, “gaddar” Wollweber ve Jensen de, Nazi canilerinin hapishanelerinden sonra, şimdi de komünist hücrelerde hayatını çürütmesi ya da Sovyetler’de öldürülmesi için Jan Valtin’i enterne edeceklerdi. Komünistlerin tutsağı Jan Valtin, hücresinde, bütün komünizm taraftarlarının kulağına küpe olacak şu veciz soruyu terennüm edecekti: “Umutsuzluk ruh hali, beni yarı yarıya unutulmuş temellere yöneltti. Marx, Engels, Lenin. Hatta Hegel. Diyalektik materyalizm, Marksizmin felsefesidir. İnsanlık tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir. Devrimler, tarihin motorudur. Marx’ın sermaye birikimi yasası… Proletarya diktatörlüğü, burjuva devletinin bütünüyle yıkılmasının ardından kurulur… Toprak köylünün… Fabrika işçinin… Zincirlerimizden başka kaybedeceğimiz bir şey yok ama kazanacağımız koskoca bir dünya var… Özgür, onurlu, açlıktan arınmış bir dünya… Ne gibi bir yanlışlık vardı bunlarda?” Kahramanlar kahramanı Jan Valtin, köklü kopuş yaptığı komünizme pabuç bırakmayacak, bir gaz lambasıyla enterne edildiği evi yakıp kurtulacaktı. (s. 821-836)

Richard Krebs, Paris’ten Belçika’ya geçer. Sosyal Demokrat denizciler teşkilatından Hermann Knüfken’le ilişki kurar.  Knüfken, Gent limanından, 1 Ocak 1938’de, ABD’nin Newport News’e hareket etmekte olan  Ary Lensen adlı gemiyle Avrupa’dan kaçmasını sağlar. (Waldenfels, age, s. 253)     

Amerika

Richard Krebs, ABD’ye doğru yol alırken, Ocak 1938’de, ABD’deki İskandinav denizcileri için çıkartılan Paa Törn adlı gazete, en son Belçika’nın Antwerpen limanında görülen Gestapo ajanı Krebs’in, ABD’ye gelmekte olduğunu duyurr. Waldenfels’e göre, komünistlerin ABD’ye alelacele yetiştirdikleri bu bilginin kaynağı sadece Knüfken çevresi olabilirdi. (Waldenfels, age, s. 257)

Ary Lensen gemisi 3 Şubat 1938’de, Newport News’a yanaşır, fakat demirini, ilerdeki daha büyük liman olan Norfolk’da atar. Gemide yapılan pasaport kontrolü sonucu sınır ve gümrük yetkilileri, geminin kaptanına, 1929’da, bir daha ABD’ye geri dönmeyeceğine dair taahhütnameyi imzalamış Richard Krebs’in ABD’ye giremeyeceğini bildirirler. Yetkililer, kaptandan, ABD’yi terk edeceği ana kadar Richard Krebs’in gemide gözetim altında tutulmasını isterler. Haftalar geçmesine rağmen gemi bir türlü götüreceği yükü alamaz. 6 Mart 1938’de, Richard Krebs gemiden kaçar ve 9 Mart’ta, New York’a ulaşır. Yıllar sonra, ABD’ye kaçak girişinin sebebi sorulduğunda Krebs, geminin İtalya’ya gideceğini öğrendiği için bu adımı atmak zorunda kaldığını anlatacaktır.

Krebs’in bu büyük metropolde gidecek kimsesi yoktu. Muhtemelen Knüfken’den adresini aldığı, Manhattan’daki bir apartmanın kapıcılığını yapan, eski ISH kadrolarından Max Bareck’le ilişkiye geçer. Bu apartmanda tek odalı bir eve taşınır. Birkaç hafta geçmeden evi bilinmeyen kişilerce aranır ve Krebs’e gelen bir takım mektuplar çalınır. Bunlar, New York’a bin kilometreden fazla uzaklıktaki Richmond’daki FBI’ın merkezine Nisan ayının sonunda ulaşacak ve Richard Krebs’in dosyasına konulup, arşive kaldırılacaktı. Bugün arşivde bulunan FBI dosyasındaki, vaktiyle çalınan o mektuplar şunlardı:  Hermine Krebs’den, 6 Ocak, 31 Ocak ve 25 Şubat tarihlerini taşıyan üç mektup. Kardeşi Peps’ten tarihsiz iki posta kartı ve Hamburglu bir denizci olan Hans Felix’den 1 Mart 1938 tarihinde yazılmış bir diğer mektup (Mektupların ve posta kartlarının tüm metni için bkz. National Archives, Washington, Espionage Norfolk 95-402’den aktaran Waldenfels, age, s. 260-263).

Evinin aranmasının ardından Krebs, tekrar ortalıktan kaybolmak zorunda kalır. Metrolarda yatıp kalkar, Sixth Avenue’daki amele pazarında iş arar. 5 Mayıs 1938 tarihli, Komünist Partisi, ABD’nin yayın organı Daily Worker, Gestapo ajanı Richard Krebs’in, St. Georg, New Brighton ve Staten İsland’da görüldüğünü yazacaktır. 20’li yıllarda ABD’nin önde gelen kadrolarından olup, daha sonra komünizmden vazgeçen Benjamin Gitlow’un yıllar sonra hatırladığına bakılırsa, Krebs, bu dönemde, Sovyet Gizli Servisi tarafından kaçırılıp, Manhatten’ın karşısındaki Staten İsland adlı küçük adaya götürülmüş, orada, küçük bir tahta barakaya kapatılmış, gaz lambası sayesinde barakayı ateşe verip kurtulmuştu (Benjamin Gitlow, Whole of ther lives, Communism in America- a personal history and intimate portrayal of its leaders. New York, C. Scriber’s Sons 1948, s. 328’den aktaran Waldenfels, age, s. 267).

Richard Krebs, Mart 1938’den Mart 1939’a kadar New York’un içinde ve yakınlarındaki koylarda, başta boyacılık olmak üzere çeşitli işlerde çalıştı. Bu dönem zarfında Hermine’den, tarihi bilinmeyen son mektubu aldı. Hermine, bacaklarındaki dayanılmaz ağrıların onu nasıl yatağa bağladığından şikayet etmekteydi. 4 Aralık’ta, Richard Krebs, ABD’nin orta batısında yaşayan annesinin akrabası Margarete’ye yazdığı bir mektupta, bir gün evvel Hermine’nin öldüğünü haber veren mektubu aldığını yazmakta ve Hermine’nin bir fotoğrafını ona göndermesini istemekteydi. (Mektubun tüm metni için bkz. Mudd Library, Princeton, Richard Krebs Külliyatı’ndan aktaran Waldenfels, age, s. 269-271)

Ölüm raporuna göre Hermine Krebs, 33 yaşında, Hamburg yakınlarındaki Allgemeine Krankenhaus Barmbeck’de [Barmbeck Hastanesi], 15 Kasım 1938’de, Lösemi benzeri bir kan hastalığından ölmüştü. Kuzeninin anlattığına göre Hermine, bu hastalığa toplama kampında yakalanmıştı. (Waldenfels, age, s. 271)

Mart 1939’da ise neredeyse bu sefer Richard Krebs ölecekti. Ciğerlerindeki iltihaplanmadan ötürü New York’daki bir hastanede penisilin tedavisi gördü. Fredich Rost adındaki Alman uyruklu doktor onun hayatını kurtardı. Rost, Krebs’i, Alman anarşist Robert Bek-Gran’le tanıştırdı. Gran, ressam ve yazardı. Münich’li bir sanatçı ailesinin oğlu olan Gran, 1919’daki kısa ömürlü Münich, işçi-asker devletine katılmış, 1920’lerde de ABD’ye göç etmişti. 30’ların ortasında, “Stalinist diktatörlüğe” açıktan karşı çıkıp, Almanca yayınlanan Akıma Karşı dergisini çıkarmaktaydı. Gran, liman işçileri arasında, Nazi ve komünist yanlısı liman işçileriyle çatışan anarşist bir grup kurmuştu. Richard Krebs, Gran sayesinde, Alman Hristiyan göçmenler örgütünden, altında o zamanki ABD dışişleri bakanı Cordel Hulls’ın imzasının bulunduğu bir kimlik edinmişti. Kendi gerçek adının yer aldığı bu kimlik, Richard Krebs’in, ABD’de oturumu olduğunu belgelemiyordu ama hiç olmazsa, şimdilik, aramalarda başını ağrıtmayacak resmi bir kağıt niteliğini taşıyordu. Krebs, nekahat devresini geçirmek için gittiği New York eyaletinin batısındaki Catskills adlı dağlık bölgede birkaç hafta çadır tatili yaparak yazmaya başladı. (Waldenfels, age, s. 272-274)

Yazdığı iki kısa hikâye, Jan Valtin adıyla, Ken dergisinde çıktı. Dergide birinci hikâyesi, “Hitler’s Slaughterhouse: the living hell of Plotzensee”nin (Hitler’in mezbahası: Plotzensee Cehennemi) ardından bir ay sonra da ikinci hikayesi “A Pillar Of The Komintern” (Komintern’in Temel Direklerinden Biri) yayımlandı. Gerçeklerle dedikodular ve uydurulmuş olayların iç içe geçtiği bir portreyle sunulan, acımasız, insan değeri bilmeyen ama sinirlerine hakim Ernst adındaki kahraman, sonra yazılacak olan Karanlığın Ötesinde’ki Ernst Wollweber’den başkası değildi. Kasım 1939’da, American Mercury dergisi, Krebs’in, “Comintern Agent” adlı kısa hikâyesini yayımladı. Böylece Krebs, derginin sahibi, eski komünist Eugene Lyons’la tanıştı. (Waldenfels, age, s. 276)

Lyons, kendisi gibi eskiden komünist olup şimdi aktif anti-komünist faaliyetin içinde bulunan bir sürü tanınmış şahsiyetle Richard Krebs’i tanıştırdı. Bunların içinde Krebs’in hayatını temelden değiştirecek birisi de vardı: İsaac Don Levine. İsaac Don levine, Rusya’da doğmuş bir Yahudidiydi. Başlangıçta Ekim Devrimini öven kitaplar yazmış, 1920’lerden itibaren komünizmden kopmuştu. Krebs’le tanıştığı dönemde, Don Levine, ABD’deki en büyük ve en etkili yayın zinciri Hearts-Presse’de yayıncılık yapan, en fazla kitap basan Book-of-the-Month Club’ün yönetiminde yer alan ve film senaryolarını yazdığı Hollywood’la da mükemmel ilişkilere sahip biriydi. (Waldenfels, age, s. 280)

Richard Krebs, yayınlatmayı düşündüğü otobiyografiye dayalı bir kitap çalışmasının notlarını tomarla Don Levine’nin eline tutuşturdu. 20 senedir komünizmle uğraşan Don Levine, ne Richard Jensen, ne de Wollweber adlarını duymuştu. Krebs’in bir dolandırıcı olup olmadığını ve bahsi geçen kişilerin gerçek mi, yoksa hayal mi olduklarını öğrenmek için ABD Dışişleri Bakanlığı’na baş vurdu. Gelen cevap, Krebs’i doğrulamaktaydı (Enemy Alien Krebs, 17. 12. 1942, FBI-Report, s. 20’den aktaran Waldenfels, age, s. 280).

20’lerde, ABD Komünist Partisi Merkez Komitesi’nde bulunmuş, daha sonra komünizmden vazgeçmiş, ABD Kongre’sinin Amerikan karşıtı entrikaları araştıran komisyonunda çalışan Ben Mandel’le birlikte Isaac Don Levine, aylık burs bağladıkları Richard Krebs’e, 23 Aralık 1939’da, Karanlığın Ötesinde’yi yazması için start verdiler. Krebs, Bek-Gran’ın, Connecticut’daki yazlığına çekildi ve yedi ay zarfında 1000 daktilo sayfası yazdı. (Waldenfels, age, s, 280) Burada, Bek-Gran’lerin çocuklarının bakıcısı olan 16 yaşındaki Abigail Harris’le tanıştı. Abigail bir sene sonra (1 Aralık 1940) Richard’la evlenerek ikinci karısı olacaktı.

Karanlığın Ötesinde

1940’ın yaz aylarında, Krebs, Bek-Gran’in evinden Don Levine’nin yanına taşındığında, kitabın kahramanına yakışır son değişiklikler yapıldı.

Don Levine, ABD’li okurun hoşuna neyin gideceğini ve bir kitabın nasıl Bestseller olacağını çok iyi biliyordu. Kitabın kahramanı, proleter bir aileden gelmeliydi ve böyle bir kahraman, direktiflerini Komintern’in en tepesindeki, kumarbazın biri olan Georgi Dimitrof’tan almalıydı. Okur için parti aygıtındaki uzun münakaşalar sıkıcı gelecekti. Krebs’in hayatında gitmediği ama Hamburg denizciler kulubünden duymuş olabileceği yerlerin ve olayların içine Jan Valtin’i yerleştirmek, okuyucuyu kesinlikle etkileyecekti. Krebs’in bir zamanki yoldaşlarının hayatları, Jan Valtin’in anlatımlarıyla, ya Hitlerin ya da Stalin’in toplama kamplarında son bulacaktı. 1933’de, Fuhlsbüttel Toplama Kampı’nda, gerçekte iki komünist öldürülmüşken, Amerikan okuyucusuna yetmeyecek olan bu rakkam kitapta 24’e çıkartılmıştı. Neticede, parti işçisiyken, piyon olarak kurban edilmiş bir adamın hikâyesi, kitapta koca bir kahramanın hikâyesine dönüştürülmüştü. Kitabın ilk halini bilen anarşist Bek-Gran, Karanlığın Ötesinde yayınlandığında şok olmuş ve hayatı boyunca Krebs’i affetmemişti. “Yarattığın atlı karıncadan aşağı in ve kahramanlık taslamayı bırak” diye yazacaktı, Richard Krebs’e gönderdiği mektupta. (17 Mart 1941 tarihli New York’un P.M. adlı günlük gazetesinden aktaran, Waldenfels, age, s. 283).

Kitabın satışını kamçılayacak reklamlarda, Karanlığın Ötesinde’nin tamamen bir otobiyografi olduğu vurgulandı. Gerek Krebs, gerekse Don Levine, hayatlarının sonuna kadar kitaba yapılan müdahaleleri katiyen kabul etmediler. Krebs, yazarlığının sorgulanmasını istemiyordu. Don Levine ise -ileride de göreceğimiz gibi- bir yandan kitabın mahkemelere konu olabileceğini düşünerek, diğer yandan da maddi çıkarlarını gözeterek bu tip sorulara cevap vermekten kaçınıyordu. Zira, kitabın yayımlanışının ardından, yaptığı lektörlük ve tanıtımcılık için hakkı olan %10’u almakla kalmayıp, toplam gelirin %35’ini de cebine indirmekte bir beis görmemişti. Velhasıl, kitabın aslı olan manüskript, 40’ların sonunda, Library of Congress’den çalındı ve bir daha bulunamadı. (Waldenfels, age, s. 284-285)

Karanlığın Ötesinde, siyasal konjonktüre çok uygun bir zamanda yayımlanmıştı. ABD Başkanı Rooswelt’in Amerikan kamuoyunu savaşa girmeye ikna ettiği bir dönemde yüksek bir reklam bütçesiyle piyasaya sürülen kitap, önemli gazetelerin kitap eklerinde, “aydınlatıcı bir kaynak” olarak tanıtılıyordu. Kahramanımız Jan Valtin’le toplama kampında ölen karısı Firelei’in trajik aşk öyküsünden daha güçlü bir propaganda malzemesi olamazdı. Hitler-Stalin Paktı’nın ardından çıkan kitap her iki tarafa da vuruyor, insanlığı demokrasiye sahip çıkmaya çağırıyordu.

New York Times gibi gazeteler ve Stribner’s Commentery gibi tanınmış kültür dergileri, kitabı ve Mr. Valtin’i göklere çıkarıyorlardı. Böylesi bir reklam bombardımanı ortamında kitabı, açıkça kirli ve değersiz bir roman olarak nitelendiren ünlü komünist ve felsefeci Ernst Bloch’a kimse aldırış etmeyecekti (Sürgünde çıkan Freies Deutschland’dan [Özgür Almanya] aktaran Waldenfels, age, s. 288). Birinci baskısı Alliance’da çıkan kitabın kısaltılmış ve daha sonra dünyanın bir çok dilinde yapılacak çevirilerin temelini oluşturacak versiyonu, Mart 1941’de, Book-of-the-Month Club tarafından yayımlandı. Böylece toplam yedi milyonluk baskısıyla, ABD’de yetişkin hemen herkesin okuyacağı Bestseller yaratılmıştı. Daha 1941 senesinde kitabın, İsveç ve İngiltere baskıları çıktı. Bütün bu kampanyalarda kitabı daha da gizemli kılan, komünist ajanların ölüm tehdidi altında yaşayan yazarın yüzünü  kamuoyundan gizliyor oluşuydu. (Waldenfels, age, s. 290)

Bir Amerikan kahramanının doğuşu

Richard Krebs’in etrafındaki sis perdesi 3 Mart 1941’de bir miktar aralanacaktı. New York’un günlük gazetelerinden P.M.’in muhabiri, Krebs’le bir röportaj yaptı. Fakat, yazar hâlâ fotoğrafının yayımlanmasını ve nerede kaldığının bilinmesini istemiyordu. Bu arada 24 Şubat’tan 3 Mart’a kadar, meşhur LIFE dergisinde, kitaptan bölümlerin ve kitap hakkında yazılmış makalelerin yer aldığı bir yazı dizisi çıktı. Dergide, yazarın köpeğiyle oynarken çekilmiş, yüzünün ise hâlâ tam görünmediği bir fotoğraf ilk defa yayımlanmaktaydı. Meraktan çatlayan ABD kamuoyu ise, gizemliliğini daha da arttıran yazarın bu sefer sesini duyma fırsatını buldu. İlk defa 27 Mart’ta, Richard Krebs, ABD ulusuna şöyle sesleniyordu: “Karanlığın Ötesinde’yi para kazanmak için değil, Amerikalıları uyarmak için yazdım… Size bir şey söyleyeyim mi? Bugün San Quentin’deki özgürlük ve tolerans Avrupa kıtasının tamamında yoktur …Amerika’daki yaşamı çok gerçek buluyorum ve Karanlığın Ötesinde kitabında anlatılan tecrübelerin fantazi olduğuna ilişkin iddialara karşılık, burada, Amerika’da edindiğim tecrübeleri kitaptakinden daha fazla fantazi bulduğumu söylemeliyim. Amerika’da olmaktan ve yeniden özgür insanların arasında yaşamaktan ötürü çok mutluyum.” (Krebs’in ikinci karısı Abigial Alderman’dan alınan orijinal röportaj kaydından çeviren Waldenfels, age, s. 294)

17 Nisan 1941’de, Richard Krebs, ABD Göçmenlik Bakanlığı’nca, ülkeye kaçak girdiği için ilk defa sorguya çekildi. Yerinde başka birisi olsaydı çoktan sınırdışı edilirdi. Fakat, Krebs için bu sorgu neredeyse bir reklam niteliği taşıyordu. Arkadaş çevresinin onun için kurduğu, “Aid Valtin Association”, öyle bir imza ve basın kampanyası yürüttü ki, Kaliforniya Valisi Culbert L. Olson, Krebs’i affedip, ona süresiz oturum hakkı verdi. (Waldenfels, age, s. 297).

Karısı, bu gelişmelerin ardından, Krebs’e,  yüzünü kamuoyuna göstermesini önerdi. Krebs, Washington’daki Ulusal Basın Kulubü’nde, 1941 Mayıs’ının sonunda düzenlenen basın toplantısında yüzünü kamuoyuna gösterdi. Bu basın toplantısı, ABD Kongre’sinin, Amerikan karşıtı faaliyetleri araştıran komisyonun önünde verilecek ifadenin bir nevi hazırlığıydı. Isaac Don Levine, ABD vatandaşlığını elde etmek için bu komisyonun önüne çıkması gerektiğine Krebs’i zor ikna etmişti. İki gün süren ve 50 sayfayı bulan ifadesinde Krebs, Alman ve Sovyet gizli servislerinin ABD’deki faaliyetleri hakkında fazla bir şey anlatamadı. Fakat, bilgi sahibi olduğu Alman istihbaratı hakkında epey isabetli ve detaylı ifade verdi.

Ancak ne ilginçtir ki, Krebs, verdiği ifadeyle, ABD makamlarında, hiçbir zaman haberdar olamayacağı bir çekişmeyi de tetiklemişti. Richard Krebs’in, komisyona verdiği ifade, FBI’nin, gücünden sual olunmaz şefi J. Edgar Hoover’i harekete geçirmişti.

Kapalı kapılar ardında

1939 sonbaharından beri Krebs FBI tarafından izleniyordu. 12 Ekim 1939’da, FBI ajanı Foxworth, üstlerine yazdığı bir raporda, muhbirlerinden birinin (üstü çizilmiş), Gestapo ve Sovyet G.P.U’su hakkında epey bilgisi olan Jan Walten’le [Valtin] ilişkiye geçtiğini haber veriyordu (FBI dosyasından aktaran Waldenfels, age, s. 300). Bu bilginin eninde sonunda önüne geleceği kesin olan J. Edgar Hoover, en geç Krebs’in komisyon önünde verdiği ifadenin ardından Nazilerle ilişkiye geçti. Alman Büyük Elçiliği’nin Propaganda Sekreteri Thomsen, 31 Mayıs 1941’de, Berlin’e yolladığı raporunda, “güvenilir kaynaklardan aldığım bilgiye göre, Komisyon’un ve onun üyesi olan vekillerin Krebs’i bir propaganda malzemesi olarak kullanmalarından ABD gizli polisinin şefi Edgar Hoover son derece rahatsız olmuş. Adalet Bakanlığı da, yıllar evvel burada bir cinayet teşebbüsünde bulunmuş Krebs’i bir katil olarak değerlendirmekteymiş… Amerikalı kaynaklarım, Krebs’in Almanya’daki suç çetelesini açıkladığımız taktirde Hoover’in çok memnun olacağını bana bildirdiler” demektedir (Richard Krebs’in Vatandaşlıktan Çıkartılma Dosyası’ndan aktaran Waldenfels, age, s. 302).

Öte yandan Richard Krebs, 1941’de, ABD Göçmenler Büro’suna verdiği ifadede, FBI ile olan ilişkisini saklamadan şöyle diyordu: “Ekim 1939’da, FBI, benimle ilişkiye geçip, ABD’deki bölücü faaliyetler hakkında kendilerine yardımcı olmamı istedi. Ben de elimden geldiği kadarıyla kendilerine yardımcı oldum”. (Protokoll Deportation Hearings, 17. 4. 1941, s. 80’den aktaran Waldenfels, age, s. 304)

Ömrünün sonuna kadar, Krebs, FBI’ın kendisine, ABD demokrasisinin yılmaz koruyucu gözüyle baktığı kanısındaydı. Halbuki, ABD makamları arasındaki yazışmalarda, FBI şefi Hoover, Krebs hakkında olumlu bilgi vermeye hiçbir zaman gönüllü olmamıştı. Mesela, 11 Ekim 1941’de, Adalet Bakanlığı’nın, Krebs’in komünist ve Nazi bağlantılarından kopup kopmadığı ve kendisinin Bakanlığa yardımcı olup olmayacağına dair FBI’ya verdiği yazılı soruya cevaben Hoover şöyle diyecekti: “FBI, Krebs’in komünistlerle ya da Naziler’le bütün bağlarını kopartıp kopartmadığını bilmediği için bu sorunuza müsbet bir cevap veremez”. (Enemy Alien Krebs’den aktaran Waldenfels, age, s. 305) Tüm bu iç yazışmalardan habersiz olan Richard Krebs ise, iyi bir Amerikalı olmak için çırpınıyordu. Göçmenler Bürosu’na verdiği ifadede, kendisine sorulmadığı halde, “Kasım 1939’da, FBI’ın New York Büro’sunun şefi Mr. Foxworth bana haftalık bir maaş bağlamayı teklif etti. Ben, satacak hiçbir bilgimin olmadığını söyleyerek bu teklifi kabul etmedim. Fakat, ne zaman gerekirse, tüm vicdanım ve bilgimle birlikte çalışmaya hazır olduğumu kendilerine söyledim” diyecekti. (Enemy Alien Krebs, J. Edgar Hoover’in, Enemy Alien Control Unit başkanı Edward J. Ennis’e 26 Şubat 1943’de gönderdiği bilgi notundan aktaran Waldenfels, age, s. 305)

Geçmiş geri geliyor

1941’in baharında Richard Krebs, uzun bir okuma ve kitap tanıtımı turnesine çıktı. Ohio, Wisconsin, Michigan, İllinois, Massachusetts, Minnesota, Pennsylvania, Connecticut ve Oklahoma’dan sonra 7 Aralık 1941’de, Krebs, Texas’a geldiğinde, onu kötü bir haber bekliyordu. Japon uçakları, Pearl Harbour’a saldırmıştı.

ABD’deki siyasi ortam bir gecede değişti. “Kasap Joseph Stalin” yerini “Uncle Joe”ya [Co Amca] bırakmış, Komünist Partisi, ABD ömrü hayatında erişebileceği en yüksek popülariteye erişmişti.

Zaten kendi başına bir senaryo olan Karanlığın Ötesinde kitabından bu sefer de bir film üretmek isteyen Hollywood, derhal projeyi rafa kaldırmıştı. Rafa kaldırılan senaryolardan birinde, Wollweber, Wollwegen diye geçmekte ve tabii filmin kötü karakterini temsil etmekteydi. Bu Wollwegen, militan Jan’ın çok sevdiği güzel karısı Firelei’e gözünü dikmiş ve onu elde edebilmek için kocasını ölüme göndermişti. Davaya ölümüne sadık olan Jan ise, filmde bir maceradan bir diğerine koşuyordu…. (Mudd Library, Princeton’daki Krebs Külliyatının içinde yar alan senaryo teklifleri doyasından aktaran Wldenfels, age, s. 307).

ABD’nin savaşa girmesinden yana olan Krebs, Pearl Harbour’dan sonra da Sovyetler’e müttefik gözüyle bakılmaması gerektiğini sürekli dile getirdi. Krebs, zamanın değiştiğinin farkında değildi. Don Levine ise, çoktan Sovyet Rusya’yı unutmuştu, Hava Kuvvetleri generali Billy Mitchell adlı bir Amerikan kahramanının hayatını yazmakla meşguldü. Krebs ise daha henüz popülaritesini kaybetmemişti. Hâlâ okuma günlerine davet ediliyordu. Bu arada ABD Maliye Bakanlığı da, Savaş Tahvillerinin satımı için Krebs’den faydalanmasını bilmişti. Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında binlerce kişinin katıldığı, Karanlığın Ötesinde kitabının tanıtım ve okuma toplantılarında Savaş Tahvilleri satılmıştı. Richard Krebs de, varlığının %20’sini bu tahvillere yatırmıştı. (Waldenfels, age, s. 308)

Bu arada Isaac Don Levine’le yollarını ayıran Richard Krebs, onsuz da yazabileceğini ispat etmek istercesine, 1942’de, San Quentin günlerini anlattığı, ikinci kitabı Bend in the River’ı yayımladı. Ardından, Haziran 1942’de, Reader’s Digest’te, “Teşvik etmezsek Avrupa’da ayaklanma olmaz” adlı makalesi çıktı. Bu makale, Krebs’in başına gelecek sorunları tetikleyecekti.

O yıllarda, ABD’de düşman uluslara mensup şüpheliler, rejim tarafından temerküz kamplarına kapatılıyorlardı. Savaşın başlamasıyla birlikte Enemy Alien Control Unit kurulmuştu. Federal Baş Savcılık’a bağlı bu birim yabancıları denetlemekle ve gerekirse bahsi geçen kamplara kapatmakla görevliydi. Hamburg günlerinde Krebs’le birlikte faaliyet yürütüp, “Kızıl Denizciler” davasında birlikte yargılanan ve o sırada Kaliforniya’daki temerküz kampında bulunan Erich Krewert, Krebs’in makalesine cevaben 28 Haziran 1942 tarihli,”açık mektup” başlığını taşıyan bir yazıyı, Reader’s Digest’e yolladı. Mektup, Krebs’i yerden yere vuruyor ve Nazilerle iş birliği yapmakla suçluyordu. Krewert, yolladığı mektubun kamp müdüriyeti tarafından okunacağını çok iyi biliyordu. Müdüriyet, Enemy Alien Control Unit’i derhal mektuptan haberdar etti. 24 Kasım 1942’de, Richard Krebs, kahvaltı masasında, Gestapo ajanı olduğu iddiasıyla tutuklanıp, Ellis Island adasındaki temerküz kampına konuldu. Bir sene evvel Richard Krebs’i göklere çıkartan ABD basını şimdi onu yermek için birbiriyle yarışıyordu. (Waldenfels, age, s. 321)

8 Aralık 1942’de Krebs’in mahkemesi başladı. Krebs’in komünist faaliyetleri, Nazi hapishanesinde geçirdiği günleri ve ABD’ye gelişinden bu yana yaşadığı tüm detaylar enine boyuna bu mahkemede ele alındı. Üç orta ölçekli tüccar ve iki emekli subaydan oluşan vatandaş jürisi, neticede, “Kızıl Denizciler” davasından bir buçuk seneye mahkûm olmuş Krewert’in iddialarına karşın aynı davadan üç sene hapis cezasına çarptırılmış Richard Krebs’in temerküz kampından salıverilmesini talep etti. Federal Baş Savcı, Krebs’i öyle kolay kolay serbest bırakma niyetinde değildi. 28 Mayıs 1943’e kadar temerküz kampında tutuldu.

Amerikan değerlerinin yılmaz savunucusu

Richard Krebs, ABD vatandaşı olmamasına rağmen, Ağustos 1943’de, askere alındı. Ve 1944’ün baharında, Filipinler’de, Japonlara karşı savaşmak için sıradan bir piyade eri olarak cepheye gönderildi. Burada, savaşın acımasız yüzünü gösteren üçüncü kitabı, Childern of Yesterday’i yazdı. 1945’in sonbaharında, şeref madalyası sahibi alarak cepheden döndü. Savaş siperlerinde, tropikal ormanlarda bulunan Jungle Rot adlı tedavisi mümkün olmayan bir virüse yakalanmıştı. Ayak parmaklarından, bacaklara, oradan da bel kemiği üzerinden beyne ulaşan bu virüs, iki sene sonra ölümüne neden olacaktı.

1946’da, oğlu Jan’ın Almanya’da bir çiftlikte yaşıyor olduğunu öğrenmişti. Hermine’nin ve ardından da ebeveyinlerinin ölümünün ardından, Jan’ı, çiftlik sahibi bir aile yanına almıştı. Krebs, uzun prosedürlerin ardından oğlunu yanına aldırtacaktı. 1947’de, ABD vatandaşı oldu. İkinci karısı Abigail, 1948’de, ağır psikolojik depresyon yaşayan Richard Krebs’i terk etti. Kadın, Richard’la evliliklerinden doğan iki oğlunu da yanında götürmüştü. 1949’da, Krebs, üçüncü karısı Clara Medders’le evlendi.

Artık Gestapo ajanı olup olmadığını soran yoktu. Fakat hâlâ komünistliğinden şüphe ediliyordu. Krebs ise, bu şüpheden kurtulmak için her fırsatı değerlendiriyordu. Amerikan değerlerinin yılmaz savunucusu kararlı bir anti-komünistti. Yanına aldırttığı oğlu Jan’ın, bir gün okuldan eve geldiğinde, elinde  Bugünkü Sovyet Rusya adlı mecmuayı görünce çılgına döndü. 21 Eylül 1949’da, okul müdürüne zehir zemberek bir mektup yazdı. Bu mecbuayı çıkartan şahısların bölücü faaliyetleri hakkında teferruatlı bilgiler sunan mektup, okul idaresinin böylesi bir dergiyi öğrencilere vermekle küçük dimağları zehirlemesine yardımcı olduğunu söylüyordu (Richard Krebs Külliyatından aktaran Waldenfels, age, s. 339). Müdür, dergiyi derhal toplattı.

1950’nin baharında Richard Krebs, CIA’nin öncülü olan CIC’nin davetiyle savaş sonrası Almanya’ya gitti. Burada iki hafta kaldı. Komintern sonrası kurulan Kominform ve Alman komünistlerinin faaliyetlerinin yanısıra, CIC’nin en fazla merak ettiği adam Wollweber’di. CIC, Wollweber’in kendi saflarına ikna edip edilemeyeceğini sordu. Krebs, tüm bildiklerini anlattı ve Wollweber’in böyle bir teklifi kabul etmeyeceğini ama gene de denenebileceğini söyledi (CIC’de Wollweber üzerine verilen bilgiden aktaran Waldenfels, age, s. 342). Geri döndüğünde, kendisine gösterilen hürmetten çok etkilenmiş olacak ki, Bill adlı arkadaşına 8 Mart 1950’de yazdığı mektupta, “CIC’nin davetiyle Almanya’daydım. Seyahatim boyunca bana özel koruma ve şoför tahsis edildi” diye yazıyordu (Waldenfels, age, s. 344).

1950’nin baharında bir kez daha Almanya’ya gitti. Bu arada tekrar barıştığı Isaac Don Levine’nin aracılığıyla, Fransız Figaro gazetesi için iki Almanya’yı bölen sınır boyunca seyahat edip gözlemlerini yazacaktı. Kasım sonunda ABD’ye geri döndü. Almanya seyahatini anlatan yazısı, Ocak 1951 tarihli Figaro’da yayımlandı. Richard Krebs, Amerikalıların hizmetine giren Batı Almanya’daki eski Nazilerden hiç bahsetmediği bu yazısında, kızıla boyanmış Naziler’in şimdi Doğu Almanya’da olduklarına işaret ediyordu (Figaro’dan aktaran Waldenfels, age, s. 348).

Richard Krebs, Fransız gazetesinde yayımlanan yazısını göremeden, 1 Ocak 1951 sabahı, Betterton, Maryland’deki hastanede öldü.

Karanlık kitap

Hangi sınıf kökenine sahip olursa olsun, komünist saflara ideolojik değil de, sadece örgütsel olarak gelip katılan insanların, ya devrim öncesi ya da devrim sonrası yaşayacakları “hayal kırıklığı” karşısında varabilecekleri durağın adı Karanlığın Ötesinde’dir.

Richard Krebs’in hayatından yola çıkarak, üzerinde durulması gereken mesele, daha devrime varmadan, Richard Krebs gibi insanların, düşün dünyalarındaki çelişkiler karşısında sendeleyip nasıl itirafçı olduklarıdır. Karanlığın Ötesinde’yi okurken sık sık aklıma, 12 Eylül’ün ünlü itirafçılarından Vecdi Tapçın ve Şemsi Özkan’ın hapishanede kendilerine yazdırılan komünizm aleyhtarı kitaplar geldi. Bu ünlü itirafçıların sonra ne oldukları bilinmez ama rejimin, müddetlerini doldurduktan sonra, bu tip insanları (tıpkı Richard Krebs örneğinde görüldüğü gibi) kullanılmış bir mendil gibi bir kenara attığı da bir gerçektir.  

Kararnlığın Ötesinde buram buram antikomünizm kokmaktadır. Hedefinde insalığın komünizme dair iyi tecrübeleri çıkartmasına yardımcı olmak diye birşey mevzubahis değildir. Bilkais, SSCB’de, 2. Dünya Savaşı şartlarında elde edilmiş  bütün bir sosyalist toplumun doğru ve yanlış tecrübelerine topyekün cepheden saldırı vardır.  Burada 1917-1953 arası Sovyetler Birliği’ndeki proletarya diktatörlüğünün tecrübesi hakkında, okuyucuya, Raymond Lotta’nın “’Bildiğinizi’ sandığınız şeyi bilmiyorsunuz… Komünist Devrim ve Kurtuluşa Giden GERÇEK Yol: Tarih ve Geleceğimiz” adlı makalesini özellikle öneririm. (https://avakianbob.wordpress.com/2014/04/26/komunist-devrim-ve-kurtulusa-giden-gercek-yol/)

Vaktiyle Gün Zileli, Bâki İlk Selam adlı kitabımın önsözüne  şunları yazmıştı:

“‘Tarih yapıcılar’ diye bir deyiş, son zamanlarda sık sık kullanılmaktadır. ‘Tarihin seyrini değiştiren büyük adamlara’ atfen icad edilmiş bu deyişi ne zaman duysam, gözümün önüne, heykellerinden yakından bildiğimiz ‘büyük kahraman’lar değil de, nedense, bir masanın çevresine oturmuş, orta yaşlı, saçları dökülmüş, hafif göbekli, gözlüklü, ciddi yüzlü bir takım adamlar gelir. Masaya oturmuş, ‘tarihi yapmakta’dırlar. Bu, o kadar da gerçek dışı bir şey değildir. Genellikle tarihi, galiplerin hizmetindeki bu ‘tarih yapıcılar’dan öğrenmemiş miyizdir?” (Emrah Cilasun, Bâki İlk Selam-Çerkes Ethem, 1. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 2004)

İsaac Don Levine ve CİA’nin birlikte yarattığı Amerikan “kahramanı” Jan Valtin örneğinde görüldüğü gibi, Gün Zileli, yerden göğe kadar haklıdır.

(2009’yazılan bu makale, 2018’de tekrar gözden geçirilmiştir.)